12 Aralık 2019 Perşembe

DÖNÜŞÜM


Doğdum …

Ve her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorum hepiniz gibi …

Ve her geçen gün dönüşüyorum farklı bir varlığa. Bazen daha iyiye, bazen de karanlık tarafa doğru. Ama değişiyorum, hepiniz gibi. Bunun adına yaşanmışlıklar diyebilirsiniz, zorunluluklar diyebilirsiniz, keyfimin kahyası diyebilirsiniz, diyebilirsiniz de diyebilirsiniz. Bugün sadece dürüst bir şekilde hayatımın döngüsü ve değişimlerini anlatmaya çalışıcam. Fazlasıyla içten, bir o kadar maskesiz, aslında bir o kadar da sizleri ilgilendirmeyen.

Diğer çocukların aksine ilkokul bitene kadar dünyanın en içine kapanık, utangaç çocuklarından birisiydim. Nerd denilecek düzeyde ders çalışan, kitap okuyan kendi hayal dünyasıda kalıp dışardan izole olmayı seven. Hala düşünürüm belki böyle kalabilseydim hem kendim hem de hayatına girip sikip attığım bir dolu insan için çok daha hayırlısı olacakmış Ama ne yaparsınız elinizde ki malzeme şu an ki "ben"

Hayatımın ilk dönüm noktası hazırlıkta bana çarpan arabadır sanırım. Okulda resim defterimi unuttuğumu fark edip geri döndüğümde otobüsten inerken kafamı kapıya çarpmam ve o sersemlikle karşıdan karşıya geçmek isterken yola bakmak yerine karşıda ki kızın bacaklarına bakmam ve karanlık… uyandığımda okulun revirinde iki seksen yatıyordum, kol ve kaburgamın kırıldığının anlaşılması ve Fransızca gibi zor öğrenilen bir dilin ilk başında 2 ay okuldan uzak kalmam. O gün başarılı öğrenci hayatımın yerini serseriliğe bıraktığım gün oldu.

Ve ilk aşk … Lisedeydim, herkes gibi platonik aşklarım masumane hoşlandıklarım vardı ki bir tatilde hayatımın ilk ölüm meleğine rastlayana dek. Kendisi şu an iki çocuklu dünya tatlısı bir anne, ama bakışlarında hala o tanıdığım asi ruhunu görebildim resimlerini "stalk"larken yılar sonra. Beni bugün bu kadar acımasız yapan şey onun bana yaptıklarıdır desem abartmış olmam. Çok güzel akıl oyunları içerisinde, ruhuma işkence etti ve dünyaya hazırladı. Tek atladığı şey ise bu konuda o kadar başarılıydı ki yıllar sonra bir gece ilişkimizin üstünden yıllar geçmişken one night stand yaşadığımızda ortaya çıkan zevksiz soğuk bir seksten başka bir şey olmamıştı. Evet o kadar dağlanmıştı ruhum. Sonra gelsin serseri palyaço. İçi dışı seks, ilişkiler, geçtim ismini tipini hatırlamadığım bir dolu kadın. Doymayan bir ruh, doymayan bir açlık, doymayan bir ruh emicilik. Zamanında kızdığım her şey olmuştum ve umrumda değildi.

Sonra ruhumu hala acıtabilecek şeyler olduğunu keşfettim. Mesela en yakın arkadaşlarınızdan birisini intihar ettiği evde polisle bulmak ve mezara vermek gibi. Bu sayede ölümle çok erken tanıştım. Buzdolabı gibi kalmam gerektiğini çok erken öğrendim bu sayede. Sadece bir görevdi geri kalan, giden gitmiş oluyordu, sonrasında yapılanlar geride kalan faniler için ritüellerdi. Bu olaydan sonra kaç kişiyi defnettim, mezarın için girip naaş tuttum fikrim yok. Tek bildiğim baba figürünü kaybettiğimde bütün o sertliği kaybettiğim. O günde yanında hıçkıra hıçkıra ağladığım dostlarım “ben” olmuştu. Onlar sert adamı oynamak zorundaydı.

Sonra hayatın karmaşası başladı, belki de tek sert olunması gereken yerde sert olamadım hiçbir zaman. Ne iş hırsım oldu, ne mevki, ne insanların altını oymak istedim, ne de üstlerine basıp yükselmek. İş benim için sadece para demekti. İş dışında kalan sofistike zevklerime ulaşmak için bir araç. Ne azı ne de fazlası. Bu yüzden de kariyerimin sonunda ağustos böceği gibi büyük sıçmış duvarları izler vaziyetteyim.

Eyyyy La Fontaine yok mu bir “alternative endings” bu masal için. İhtiyacım var buna.



Bu dibe çöküş döneminde ruh emicilikten de sıkıldığımı fark ettim. Belki de hala tekrar bir dönüşüm için şansım var gibi geldi. Evet ruh emmekten vazgeçip tekrar beraber süzülebileceğim bir ruh bulmak iyi gelebilirdi hayatıma.

Not : Bu noktada size tek bir uyarım var ne dilediğinize dikkat edin. Evren sizi ciddiye alıp beklemediğiniz yanıtlar verebiliyor.

Ve dileğim yerine geldi, hiç ummadığım bir anda o ruh karşıma çıktı. Benimle hiç alakası olmayan, hayatında rutinlere ve bunların bozulmasına tahammülü olmayan özgür bir ruh. Ama bir şey vardı ki yıllardır birbirimizi tanıdığımız hissettiren, evrenin kazığı  buydu işte bize. Çok uzun aralardan sonra ruhumu açmaya karar verdim, karşılığı boğuluyorum oldu. Duymayı beklemediğim bir cevaptı …

Yine bir şekilde dönüşemeyen ilkel ruhum dış etkenlere dönüşüp üstüne sahiplenmeyi de ekleyince kaçınılmaz son ayrılık beklenen de hızlı geldi. Hayatımda ayrılıp el ele evine bırakıp yanağına öpücük kondurup arkama bakmadan gittiğim tek ruh olacak kendisi.

Korkuyordu yazacak mısın bunları da diye, ama bu sefer de ben ters köşe yapıp en beklemediği yerden yazmayı uygun gördüm.

Ruhumun kendime bile fısıldamadığı derinliklerinden günümüze bir yazı oldu, sadece kendime …



2 Aralık 2019 Pazartesi

BEN O HAKKI HİÇ İSTEMEDİM Kİ …

İlişki beceriksizi olarak bayılıyorum yeni başlangıçlara, özellikle karşımdaki fil hafızalı, zeki ve dengesiz birisi ise …

Bu arada bakmayın başlangıç dediğime, görüşmelere başlandığını KAP’a bildirdim ama transferin gerçekleşmesi Falcao transferi kadar zor gözüküyor. (Metafora gel beeeee, hem kadınlar futbolla başlayan yazıları nasılsa okumaz sonrasını kafama göre yazarım çakallığı, hem de çok beklesek de sonunda Falcao transferinin gerçekleşmiş olması J )

Romantik yazı bekliyorsanız öyle bir yazı olmayacağının garantisini verebilirim. Genel anlamda iki hayattan kazık yemiş farklı karakterlerin tanışma hikayesi olarak düşünebilirsiniz. Hepimiz insanlarla tanışıyoruz hayatın içerisinde, bir kısmını anında eliyoruz, bir kısmını anlık zevklerimize alet ediyoruz, bir kısmına aşık oluyoruz ama diğer bir kısım var ki içimizde tehlike çanlarını çaldıran, işte onlara tutku duyuyoruz.

İyi de aşk değil mi önemli olan dediğinizi duyar gibiyim. Yoooo "AŞK" denilen şey aslında güvenli limanda duyguların beyne bu iş olur huzurlu takılalım sinyali verdiği andır. İçinde tutku, şehvet, ten uyumu vs de barındırır ama dizginler burada beyinin kontrolündedir. 14 Şubat’ta her tarafta kalpli balonlar, pastalar, kartpostallar görmeniz pazarlama açısından beyne göre şekil olarak kalbin daha güzel gözükmesinden tamamen.

Peki işin içine tutku girdiğinde ne oluyor ? Öncelikle beyin sikerim yapacağın işi diyip kendini tamamen devre dışı bırakıyor. Bütün yapılan saçmalıklar , kavgalar, delice seksler tamamen bilinçaltımızda yatan hayvanın, tutku denilen id egomuzun tetiklemesi sonucu ortaya çıkanlar. 

İnsanlıktan çıkıp hayvanlaştıkça tutkunun esiri olup değişik bir deneyim yaşıyoruz ama her güzel şeyde olduğu gibi bunun da yan etkileri hayatımızı sikiyor eş zamanlı olarak. İnsanlıktan çıkıp hayvanlaşmak demek, kibarlığın kenara köşeye ufaktan atılması demek oluyor.  Bu sebepledir ki bu anlarda birbirini daha çok kırar insanlar, yapmaması gereken şeyler yapar, sözler söylerler. Hayatta kalıp karşısındakini acıtmak isterler ufacık bir kırılma anında. Bu yüzdendir ki büyük “AŞK” lar unutulmaz klişesi vardır, ki ortada olan “AŞK” değildir özünde.



İşte bu yüzdendir ki başka bir klişe daha vardır ezelden beri duyduğumuz “ İlk görüşte AŞK”

Dünyanın en büyük yalanıdır bu, olayın özü aslında iki tane zeki yırtıcı hayvanın birbirlerinin potansiyelini hissedip parçalama isteğidir altında yatan bu hissin. Neden zeka dedim, “öz” hayvansal içgüdü de olsa hayatta kalmayı başaranlar her zaman zeki olanlar olmuştur. Tutkulu ilişkilerde benzerdir, hep o heyecan ve tutkuyu ayakta tutmak için zeka oyunları gerekir, bir de fil hafızası. Filler hiçbir şeyi unutmamalarıyla ünlüdür. Evet hepimiz ilişkilerimizde bu tarz çakallıklar yaparız ama genelde tek taraflıdır. Kadın ya da erkek bir anda 2 yıl önce bilmem kimin düğününde şunun poposunu kesmiştin gibi sığ bir çıkışla arıza yaratabilir. Ama işin içinde tutku ve fil hafızası varsa karşılıklı diyalog şuna evrilebilir;

-         Kadın : Dün gelip özellikle yapma dememe rağmen kalabalık bir mekanda herkesin ortasında yanağımı okşayıp, boynuma nefesini bilinçli bir şekilde verdiğini fark etmedim sanma

-        Erkek : Evet, çünkü öncesinde dokunamazsın dediğinde beden dilinin aslında bunu yapmamdan hoşlanabileceği sinyalini verdiğini fark etmeme şansım yoktu

-        Kadın : O değil de bir de öpmeye kalkmak ne demek herkesin ortasında, tanımıyoruz bile daha birbirimizi

-         Erkek : Çok istediğim için ve o anki şaşkın ifadeni görmek istediğim için olabilir mi ?

-         Kadın : Ruh hastasısın

-         Erkek : Evet biliyorum ama bu görüşmemize engel olmamalı diye düşünüyorum

-         Kadın : Kafam karışık

-         Erkek : Görüşmemize engel mi bu ?

-         Kadın : Bilmiyorum, emin değilim seni tanıyıp tanımamak istediğime J

-         Erkek : Burdan kanka muhabbetine bağlamayız diye umuyorum

-         Kadın : Sen o hakkı çoktan kaybettin 

-         Erkek : Ben o hakkı hiç istemedim ki …




24 Kasım 2019 Pazar

AİDİYET


Bence günümüz insanının en büyük sorunu kendini bir şeye ait hissetmek istemesi.

Dur lan çok ciddi oldu böyle, niye dünyanın sorunlarını çözen ben olacakmışım gibi bir hava verdim kendime hiç fikrim yok.  Doluyum galiba, içim sıkılıyor, mutsuzum, çok alışkın olmadığım dip sularında yüzüyorum okyanusun. Ve evet tam üstüne bastınız hiçbir şeye, hiç kimseye ait hissetmiyorum kendimi.

Bir nevi çürüme hissi, hani böyle dışardan çok sağlam duran ağaçlar vardır içten içe çürüyüp kuruyan, tam öyle hissediyorum. Aslında biraz gözlem yapınca günümüz zombileri tam da bu bahsettiğim türde insanlar. Tek farkları karşısındakinin beynini fiziken yemek yerine ait olduğu grubu empoze edip içine alıp sıradanlaştırmak istiyor sizi.

Aidiyetin insanı hayata bağlayan bir tarafı olduğu gibi, aynen uyuşturucu gibi bir süre sonra sizi hissizleştirip alışkanlığınız haline geldiğinin farkına bile varamıyorsunuz. Sadece o aidiyet her neyse onunla ilgilenmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi.

Ağzımda geveleyip durduğum bu aidiyet olgusunun içine neler mi giriyor, her şey aslında. Basket oynadığınız bir grubunuz varsa onlar halı sahada oynayanlara katılmanızı istemezler, benim gibi motor kullanıyorsanız bir chapter ile geziyorsanız diğer gruplarla gezmenizi istemezler, bir takım tutuyorsanız  bir haftasonu sırf kafanızı dağıtmak için rakip takımın maçına onun taraftarı olan arkadaşınızla gitmenizi istemezler, siyaset ile ilgiliyseniz fikirleri size uyan parti haricinde hepsini düşman olarak görmenizi isterler, metal dinliyorsanız nostaljik Türkçe parçalar dinlemeniz diğer grup için kabul edilemezdir  vs vs…

Bu listeyi uzatıp dallandırıp budaklandırmak sizin elinizde. Ama asıl aidiyet sorunu şu an ikili ilişkilerde. Herkes bir arayışta ruhunu, bedenini tattığı insanın üzerine çarpıyı atıp yeni bir insanın ruhunu emmek için çalışıyor. İçinizden skor tabelası diye yazı yazan biz miydik mösyö paranoyak dediğinizi duyar gibiyim. Evet belki de özeleştiri için doğru zaman.

Ait olamadığım doğru hiçbir bedene hiçbir ruha (15 ayda evlilik bitirmiş adamım, her şeyi tadında bırakmak lazım J ).

Yok aslında bir özeleştiri sadece sadece ruha doydu sanırım bedenim, beynim tekrar  konuşup gözlerine bakacağı birisini arıyor ya da sadece kendimi kandırıyorum ve bu yazıyla gözlerine bakılacak kadın siz olacakmışsınız izlenimi verip hepinizi yatağa atmak istiyorum … Hahahahahahahhahahaha

Onu bunu bilmem, hayat sizin nasıl istiyorsanız takılın ama asla tek bir şeye ait olmayın. Slayer üzerine Depeche Mode dinleyin, farklı arkadaşlarınız hatta dostlarınız olsun birbirine hiç benzemeyen,  sırf gıcıklığına rakip takımı tutan arkadaşlarınızla o takımın maçına kendi tuttuğunuz takımın forması ile gidin bırakın onlar stres çeksin bu adamı nasıl dayak yemeden çıkaracağız burdan diye...

Bu da böyle kafası karışık bir yazı olsun aynı benim şu anki halim gibi. Bütün renkleri hayatınızda tutun, bağnazlar gibi tek bir rengin doğruluğuna inandığınız sürece o renk siyah olur ve bütün benliğinizi içine çekerek beslenir. Halbuki yaşam içinde gökkuşağı olup her rengi ayrı tutup bütün olarak güzelliğine uzaktan bakıp keyfini sürün.



Ya da benim gibi yapın, gözlerinin içinde kaybolabileceğiniz birisini bulup acaba aşık olur muyum  yeniden diye heyecanlanın ve ruhunuzu tekrar ele geçirin.

İyi pazarlar …



11 Eylül 2019 Çarşamba

ACI EŞİĞİ


Herkesin acı eşiği farklı farklıdır. Kimisi kurşun yese  dayanırım ben derken, kimisi eline kıymık batsa ortalığı birbirine katabilir. Evet acı çekiyorum, konu başlığı o yüzden çok yaratıcı olmadı benim için. İşin kötüsü acı eşiği yüksek olmakla övünen ben fiziksel olarak dağılmış durumdayım. Böbrek taşı düşürüyorum ve ona bağlı tansiyonum 19’lara fırladı vs vs … İyi dilekleriniz ya da ne halin varsa gör millete çektirdiklerinin yanında beter ol diyenlerinizi duyar gibiyim.

Aslına iki gruba da saygım sonsuz, mesela son sevgilim benden ayrıldıktan sonra onu takip etmediğim sosyal medya mecralarda bile beni bloklayarak çıtayı arşa taşıdı. Cadı kızlar grubunda kim bilir ne dedikodularım yapıldı ve oy birliği ile idamıma karar verildi belli değil. Oysa ki o kızın en yakın arkadaşı ile sevişmiş olmam, başka bir arkadaşının bana vermeye çalışması ve tanıştığımızda benimkinin sevgilisi olması bence gayet hafifletici sebepler olmalı.

Oooohhh beeeeee ,

Fazla iyi çocuk olup vicdan yapmaya başlayacaktım nerdeyse. Oysa ki insan özünden kopmamalı hiçbir zaman. Neyse o olarak kalmalı. Yazıyı yazdığım şu an fonda TooL’un yeni albümü “Fear Inoculum” çalıyor, ve TooL fanlarının bir kısımı albümü değişik olmadığı için beğenmediğini forumlara yazıyor. 13 sene beklenmiş sonuç bu mu olmalıymış ??? Evet tam da bu olmalıydı, eski bir dosttan yeni notalar.

Aynı şey bizler için de geçerli, hayatım boyunca eğlenceli, çok eşli, yaramaz bir çocuk oldum. İçimden ne geliyorsa öyle yaptım ve yaşadım. Sonuçları dibe vurmamı gerektirdiyse de, yine olsa yine aynı yollardan geçerdim. Yine threesome’da yanlış kıza aşık olur, yine motora biner, yine evde çılgın partiler verirdim. Zaman zaman konuma uygun farklı davrandığımız olsa da bunu hayat felsefesine dönüştürmedikçe sorun yok diye düşünüyorum. Doğduk ve aslında yaşadığımız her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. Acı eşiğimiz ruhen ne kadar yüksek ise daha az yaralarımızın farkında olup gündelik kaosun içinde debelenip duruyoruz. Acı eşiğimiz düşük anlarda ise duygularımız ön plana çıkarak beynimizde arka plana attığımız şeyleri açığa çıkarabiliyoruz.

Biraz önce sanalda uzun süredir arkadaşım olan bir hatunla konuşuyordum. Kendisi evliliği, çocuğu ve gelecek ve hayata bakışı ile ilgili oldukça dobra açıklamalarda bulundu. Oysa ki tamamıyla yabancı sayılabilecek bir insanım ben onun için, sosyal medya da gördüğü kadarım, ama acı çektiğim bu anlarda kalkanlarımı indirdiğimi görüp güvenli bir liman olarak gördü sanırım beni.

Çok ciddi gittik, espirili bir son ile toplamak yakışır bence;

Bildiğiniz üzere Engin (R.i.p Bro) diye bir arkadaşım vardı. Bir akşam bununla caddede otururken Tinder’dan tanıştığı seksapeli yüksek bir abla yanımıza gelip bize katıldı. Kız geldiğinde ilk dikkatimi çeken dilinde ki piercing olmuştu ki bizimkinin bunu farketmesi anca benim söylememle olacaktı. Neyse gecenin sonunda herkes yoluna olsa da, bizimki Miss Piercing ile birkaç kez daha görüşmüştü benden sonra. Görüşmelerin sonunda bizimki her zamanki anlamsız telefon açmama ve mesajlara bakmama mallığına girip kaybolmuş, kız da haliyle öfkeden deliye dönmüştü ona karşı.



Aradan aylar geçtikten sonra bir gece Engin beni arayarak, Miss Piercing ile konuştuğunu durumu kurtarmak için kıza benim telefonumu verdiğini ve olan biteni kibar bir dille anlatmamı rica etti. 

(Hahahahahahahahhahahahaha bana dedi bunu banaaaaaaaaaaaa )

Büyük bir kibarlıkla konunun bende olduğunu  ve çözeceğimi belirtip, aramayı beklemeye başladım. Bir gün sonra bilmediğim bir numara beni arıyordu, arayan tabi ki de Miss Piercing’di.

Taramalı tüfek gibi girdi konuya, bu Engin nasıl bir insanmış, bir insan nasıl whatsapp’ını 16 gün açmazmış, telefona nasıl geri dönmezmiş, yoksa sevgilisi mi varmış  vs vs …

Uzun bir nefes alıp en karizma ses tonumla girdim konuya;

-       Miss Piercing, sana bunu nasıl anlatsam bilemiyorum ama, Engin aslında gay’liğini kendisine açıklamanın ilk evresinde şu dönem. Biz onu böyle kabul ettik ama hala emin olamadığı için kafası gel gitli. Hatta özeliniz olacak biraz ama, öpüşmüşsünüz sanırım ikinci buluşmanızda. Bana bunu anlatırken içinden gelen öğürmeyi nasıl tarif ettiğini duyman lazımdı ... (Hahahahahahahahahahahahahahahahahahahahahah)

Karşı taraf dağılmıştı, dünyanın en sikko hikayesi, ses tonu ve birkaç can alıcı detay ile gayet inandırıcı gelmişti hatuna …

Sonuç mu bizim gayet iyi bir ilişkimiz var kendisi ile, Engin’in telefonu ikimizde de bloklu 😋






19 Ağustos 2019 Pazartesi

TINDER


Çok saçma bir giriş olacak ama sizin eskort sevgilisinin göğüslerini yaptıran arkadaşınız var mı ??? 

Benim var :)

Konuya böyle girdikten sonra ne yazsam okunur diye düşünüyorum. Hoş zaten başlık “Tinder” olunca herkesin bir ilgisini çekmiştir. Ne de olsa hiçbirimiz kullanmıyoruz ama arkadaşlarımızdan dolayı hepimiz çok iyi biliyoruz programı ne hikmetse :P

Gezerken gördüğünüz benim resim olan profil mi ??? Yok canım insan insana benzer derler, ayrıca siz kullanmıyordunuz hani ? Nasıl oldu da bana denk geldiniz :)

Şaka bir yana iş, güç, trafik, koşturmaca derken çöpçatanlık ve sevgili bulma da iyice sanallaştı günümüzde. Açık büfe giriyoruz Tinder’a beğendim hooop sağa, beğenmedim hooop sola, aaaa o uzaktan beğendiğim dövmeli kız mı hemen superlike … Bu kadar kolay artık herşey. İki tarafta birbirine boş değilse ver coşkuyu ver coşkuyu …

Kağıt üstünde bu kadar basit ve kolay gözüken uygulama hayatta hiç böyle değil maalesef. Profillerinin yarısı fake, yarısı evlenmeden olmaz ablalar ve tabi ki eskortlar. Match olmanın büyüsü daha ilk dakikada aldığınız “Balım nerde oturuyorsun, meslek ne, numaranı ver whatsapp’a geçelim” mesajı ve whatsapp a geçmenizle beraber saatlik tarife ve paketin neleri kapsadığı ile ilgili bilgilendirme mesajı ile son  buluyor. Mesela benim bu sayede genel kültürüm arttı. Cim & Cif gibi çok önemli iki kısaltmanın ne demek olduğunu  bu sayede öğrendim :)

Not : Avrupa yakası eskortları Anadolu yakasına göre daha pahalı




İlk şoku atlattıktan sonra işi geyiğe sarmaya başlıyorsunuz. Geçen gece sıkıntıdan match olduğum eskort ablalardan birisi ile geyiğe gireyim dedim. Son noktada işsizlik yüzünden girdim ben bu işe, 6 ay çalışıp para yapıp bırakmayı düşünüyorum diye abla benimle dertleşmeye başlamıştı. Onlarda insan sonuçta hemen önyargılı davranmayın.

Üniversite öğrencileri var bir de maddi yardım karşılığı iyilik yapan en favorimiz onlar. Biz dedim çünkü eski yazılardan tanıdığımız Engin (R.I.P. bro) karakteri de bu programa çok meraklıydı. Herif aslında gayet yakışıklı, kültürlü ama ne hikmetse açık büfeden hatun seçme fikri cazip gelenlerdendi. Bu eskort ve üniversiteli yardım bekleyen ablaları gördükçe aramızda şöyle bir geyik dönmeye başlamıştı , profilimize “Yalnız bilginiz için ücretli görüşüyoruz” yazsak kimler match olur ve mesaj atar bize diye :)

Yazının başında ki konuya dönecek olursak çok sevdiğim bir arkadaşım kültürel bir seyahat için Ukrayna’ya gitmişti. Kültürel temaslarda bulunduğu desteğe muhtaç bir üniversite öğrencisi !!! ile daha sonra sevgili olmuş ve en son hediye olarak göğüslerini estetik ameliyat ile büyüterek tarihin en entersan hediyesini vermişti kıza.

Neyse unutanlar için bir kez daha hatırlatmak istedim,  arkadaşlarınız gezinirken benim profilime rastlarlar ise gördüğünüz kişi ben değilim, ikiz kardeşim Tora … 

İÇİNİZ FESAT İÇİNİZZZZZZZZZZZ :)





13 Temmuz 2019 Cumartesi

ARAF


Ne boktan bir histir arafta olmak. Ne istediğiniz yerdesinizdir, ne olmak istediğiniz. Derin bir sıkışmışlık duygusu ile belirsiz bir zaman dilimine hapsolmuşsunuzdur. Einstein’ın zamanda izafiyet kavramını keşke daha iyi irdeleseydim dersiniz kendinize. Sonuç hala başladığınız noktadan bir adım ileri gitmemiş bir halde boş boş otururken bulursunuz kendinizi. Hayatınızı sorgularsınız, kendinizi sorgularsınız, isteklerinizi, pişmanlıklarınızı, elinizden kaçanları, hiç elinizde olamayanları …

Sonuç … Lost dizisinin finali gibi boktan buruk bir tattır damağınızda kalan.  Halbuki oraya gelene kadar güzeldir genelde, ne zaman ki kafada sorular belirir arafın karanlığı ruhunuzu ele geçirir. Çok klişedir, dün geçmiştir, yarın bilinmezdir,  var olan şu an nefes aldığınız andır, aslında o da araftır. Ölüm ile doğum arasında kalan, hepimizin yaşam olarak adlandırıp, büyük anlamlar yüklediğimiz o zaman dilimi.



İlişkilerde böyledir tam olarak. Başladığınız ve heyecanın tavan yaptığı o doğum anı ve heyecanı kaybedip kafanızda sorular oluşmaya başladığı an arasında kalan araftır ilişki diye yaşadığımız. Bütün o tutkulu sevişmeler, ilk öpücükler, heyecanlar, kavgalar, sinirler, stresler, tutkular … Hepsi ölümle yaşam arasında ki his ile aynıdır. Hayatımız gibi ilişkiler de doğar ve ölür. Doğanın kanunu maalesef. Tek farkı ilişkilerde araf hissi hep sonda gelir insana. Sorgulama aşamasında belirsizlik dank eder. Oysa ki ilk andan sona ana kadar araftır yaşanan. Ne zaman başladığı ve bittiği belirsiz. Bazen bir sevişme yıllar sürmüş gibi gelirken, aynı evin içinde geçirilen günler hatta aylar çok kısa gelir insana.

Keşke o ilk duyulan heyecan yaşasa içimizde araf sonlanana kadar, bari o kadar bir lüksümüz olsa deriz içimizden. Oysa en tatsız anda kafada sorular dolanmaya başladığı an arada kalma hissi doldurur ruhunu insanın. Gereksiz kafaya takmalar, soru işaretleri belirir benliğinizde. Ve çıkmak istersiniz araftan, ölmek istersiniz ki yeniden doğabilesiniz. Kesip atarsınız, yok edersiniz yaşananları ve o ölüm duygusu ile araftan çıkıp huzura erersiniz. Şanslıysanız yeniden doğar yeni heyecanlara yelken açarsınız, değilseniz deja-vu halinde arafta yaraladığınız ruhlarla dolu bir odaya hapsolup cehennemi yaşarsınız.

Bence doğru, cennette cehennemde bu yaşadığımız dünyada. Hatta yaşadığımız arafta hepsi. Bu yüzden kesin bağlarınızı bir an önce ölmekse çözüm öldürün ruhunuzu. Kim bilir belki yeniden doğarsınız …


21 Haziran 2019 Cuma

UMAY UMAY


Baştan söylemem lazım bu yazı yanlışlıkla eline geçer ve okursa arkamdan süper sinkaflı sözler söyleyeceğine ama bir yandan da güleceğine eminim Umay’ın. Kendisi ile görüşmeyeli nerden baksan 16 - 17 yıl olmuştur. İşte bugün sizlere anlatacağım hikaye yıllardır süre gelen bu küslüğün hikayesi J

Hayatımıza sosyal medyanın daha bu kadar hakim olmadığı güzel zamanlardı. İnternet yeni keşfediliyordu, sosyal iletişim kullanılan yerler irc, mirc ve yeni yeni msn’di. Bu dönemde mirc’de “punk” kanalında birisi ile tanışmıştım. Komik ve kafa bir kızdı. Uzun süre havadan sudan konuşmaların üstüne kafa güzel bir gece telefonunu vermişti bana. Arayıp konuştuğumda kendisinin Umay Umay olduğunu söylemişti. Zaten ses tonu çok bariz olduğu için doğruluğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Aramızda ki bu sanal arkadaşlık geyik boyutunda uzun zaman devam etti. Ta ki o bomba geceye kadar…

Batakhane tayfasının en komik ve fırlama elemanlarındandı Wingman. Yaşı benden biraz büyük, ralli camiasının tanınan ve sevilen isimlerindendi.  Co pilotluk yaptığı bir yarışta ağaca bodoslama dalmışlar ve yaşadığı anlaşılana kadar öbür dünyaya gidip geldiği rivayet edilen şanslı bir insandı. Bahsettiğim dönem hayatımız beraber geçiyor ve her gece başka kızlar döneminin zirve yaptığı bir zaman dilimi yaşıyorduk. Kendisinde ki şeytan tüyü öyle fazlaydı ki her kendisine bir hatun düşürdüğünde yanında bana da kızın bir arkadaşını paslıyordu. (Adamsın Wingmannnnn. Respect bro)

O gecelerden birisinde iki kızla yine bana gelmişti. Bana ayarladığı hatun tam benin kalemim eğlenceli hoş bir hatundu. Herşey yolundaydı ki o gece için eve davet ettiğim başka bir hatunun da gelmesi ile iş biraz karışık bir hal aldı. Alkolün kanda çoğalması ile beraber 2. Davet ettiğim hatunu çamaşır makinesi üzerinde becerirken çıkan seslerden bana ayarlanmaya çalışanı öfke nöbetine sokup basıp gitmelerine sebep olmuştum. O dönemler için bu tarz hikayeler o kadar normaldi ki üç gün sonra Wingman’i tekrar kızları haftasonu getirmesi ve kendimi affettireceğime dair yeminler edip duruyordum. Sonuç tabi ki kızları gelmeye bir şekilde ikna etmişti.



Cumartesi gece kızlar geldiğinde en uslu ve cici tavrımla alttan girip üstten çıkıp ortamdaki gerginliği gidermeyi başarmıştım. (Dip not kızlar piç erkeklerden hoşlanıyor efsanesi gerekten doğru yoksa ne işleri var bir hafta sonra tekrar bende J )

Gece tam kıvamında ilerlerken içkileri tazelemek için mutfağa geçtiğimde Wingman’in hatun benimle geldi. Kibarlık olsun havadan sudan konuşurken kıza kullandığı nick in anlamını sordum. Şaşırarak aaa Umay Umay’ın en sevdiği şarkısı olduğunu söyledi. Hatta parçadan ziyade Umay Umay’ın hayatında ki en önemli figür olduğunu ve onunla tanışıp sohbet etmek için çok şey feda edebileceğini söyledi. Gayet yavşak bi tavırla, şanslısın o arkadaşım dediğimde “Paranoyak sallama şimdi durduk yere” gibi tuhaf bir cevap geldi karşıdan.  Alkolün de etkisi ile kabaran piçlik damarım şimdi arayıp sizi konuşturursam ne yapabilirsin benim için dedim hatuna. Cevap beklediğimden de taşaklıydı, telefonu kapatır kapatmaz sevişirim seninle.

Sözünü unutma dedim ve Umay’ın numarasını tuşladım, gecenin bir köründe aranmaktan çok hoşnut olmamıştı haliyle. Alkolünde verdiği o gereksiz özgüvenle “şimdi seni bir hayranın ile konuşturucam ve bu sayede hatun bana verecek” demem küsmesinin en haklı sebebiydi. Yine de kibarlığını bozmayarak kızla 1 saate yakın telefonda konuştu. Kapatmadan önce telefonu bana vermesini rica etti ve numarasını silip kendisini bir daha rahatsız etmememi söyledi ki sonuna kadar haklıydı bu istekte J

Olayın devamında mı ne oldu … Kız gerçekten sözünün eri çıktı. Biz odaya kapanıp sevişirken çıkan seslere wingman ve öbür kız inanamayarak kapıya gelip allah belanızı versin diyerek evi terk ettiler. Ben iki kızı da bir daha hiç görmedim, o geceden sonra arkadaş kaldılar mı hiçbir fikrim yok haliyle…

Wingman ise hala en iyi dostlarımdan,  o geceden sonra da bin tane komik hikaye yaşadık kendisi ile...

Bonus Bölüm

Aslında hikaye burada bitti ama konu ile ilgili komik bir devam anektodu var yazmazsam olmazdı.
Aradan uzun yıllar geçti Wingman evli ve mutlu bir adam haline geldi ve bir gece o,eşi ve onun karı koca bir arkadaşı ile Beyoğlu’nda Beatles’da içiyorduk. Mekanın sahibi Metin Abi, mekanda sadece 70’ler rock ve plaktan çalan şahsına münasır süper bir insandı. Shot’lar shot’ları kovaladı sohbet koyulaştı derken diğer çiftin erkek olanını tanıdığıma çok emin oldum ve klasik geyik soruyu sordum.

“Bro siman çok tanıdık. Tanışıyormuyuz,  ne iş yapıyorsun” dedim.  Gelen cevap gayet cool bir eda ile “şefim ben bir mekanım var yemek pişiriyorum” gibi bana bir şey ifade etmeyen bir geri dönüştü. Gece devam etti müzik ile ilgili konuşmalarda elemanın müzik bilgisinin oldukça sağlam olduğunu farkettim ki o an dank etti elemanın kim olduğu...

Geçtiğimiz sene 25. Müzik yılını kutlayan Rashit’in vokalisti Oğuz’du kendisi. Saniyede Metin Abi’nin bütün muhalefetine rağmen fona “Dinazor Taşağı” açıp bir seri shot sipariş verdim ve kendisine Umay Umay ile olan bu hikayeyi anlattım. Hikayenin bitiminde bütün espritüelliği ile telefon numarasını verip benzer bir konu olursa kıza beni aratmaktan çekinme dedi.

Güzel zamanlardı hayat daha dolu ve gerçekti günümüz sosyal medya sahte yaşamlarından. Boşverin hayatınızı sanal bir dünyada sürdürmekten çıkın dışarı ve gerçek hikayeler yaşayın ilerde yazabileceğiniz.



15 Haziran 2019 Cumartesi

MELTEM DEDEN ÖLMÜŞ


Boşanalı daha 1 sene olmuştu eşimden, hani artık bir bağınızın kalmadığı ama bir noktada nezaket ilişkilerinin sürdüğü tuhaf bir süreçtir bu dönem. Karınızın artık beraber yaşamak istemediğiniz insan olduğuna eminsinizdir ama yine de bayramlarda eski kayınvaldenizi aramak gerekir. Tuhaf işte …

Her neyse tam da bu sürecin ortasında bir yerlerde sabah işe gittiğimde gazete okurken (Hiç kibarlık yapmayın, işe gidilen ilk 2 saat kahvaltı ve gazete okuma zamanıdır) bir anda ölüm ilanlarının olduğu sayfaya bakarken buldum kendimi. Neden sonra niye tutulduğumu anladım. Koca koca puntolar ile eski eşimin dedesinin ölüm ilanına bakıyordum. Kendisi bizim evli olduğumuz zamanlarda da oldukça ağır bir hastalık ile boğuşuyordu ve beklenen sondu sanırım ölüm.  İlanı incelemeye başladığım an dedesinin ismini bilmediğimi fark ettim. Bütün aile dedesine tuhaf bir şekilde nunu diyordu. Adamın ismi Nusret, Nurullah vs vs herşey olabilirdi.

Ama kesin dedesi olmalıydı, çünkü ilanın altında kayınvalidemin ismi geçiyordu, bana anlatıldığı gibi mezun olduğu hukuk fakültesinden bahsedilmişti ve soyadını biliyordum. Evet bu anlamsız iç sorgulamayı kayınvalidemi ve daha doğrusu eski eşimi aramak istemediğim için yaptığım çok açıktı. Önce hangisini arasam diye düşündükten sonra, eski eşimi aramaya karar verdim. Ne de olsa ilk ona başsağlığı dilemem gerekirdi eski kocası olarak.


Kasılarak elime telefonu aldım ve sabahın köründe rehberden ismini seçip ara tuşuna bastım;

-          Meltem Günaydın,

-         Günaydın ParaNoYaK, hayrola rüyanda mı gördün ?

-         Pardon erken uyanmayı sevmediğini biliyorum ama gazetede görünce sesini duyup başsağlığı dilemek istedim.

-         Ne başsağlığı ??? Ne diyorsun PaRaNoYaK ???

Hassssss bilmiyormuş diye içimden sesli konuşmaya başladım. Kızın sesi titremişti ve olan bitenden haberi yoktu aq

-        Meltem çok pardon, ben biliyorsun diye düşündüm. Sabah gazetede gördüm dedenin vefat ilanını. Başınız sağolsun …

-        Nasıl ama, durumu kötüydü arada yurtdışına gidip geldim ben üzülmeyeyim diye benden saklamışlar mı ??? Nasıl olur böyle bir şey !!!!!!!!

-        Meltem tekrar özür dilerim böyle pat diye benden duymanı istemezdim. Başınız sağolsun tekrardan.

-        Ben annemi arıyorum şimdi, her zamanki gibi araman iyi bir sebeple olmadı. Teşekkürler.

Dedi ve suratıma kapattı telefonu. Haydaaaaa yine kötü adam ben olmuştum bir anda. Ulan annen sana haber vermediyse ben ne yapabilirim. İnsanlık yaptım aradım.

İç sesimle konuştukça daha da kuruluyordum. İşte tamda bu yüzden boşandım dedim. Niye yürümediğine çok basit bir örnekti bu. Hayata çok farklı bakıyorduk. 

İç sesimle konuşup gazı verdikçe kendime, dayanamadım ve en yakın arkadaşlarımdan birisini aradım. Ne de olsa böyle bir olayın dedikodu bazında irdelenmesi gerekiyordu.

-          Mimar Günaydın.

-          Günaydın bro. Şirkette iş yok bana mı sarmaya karar verdin ?

-         Yok be oolm. Sabah sabah delirdim. Birisine anlatmam gerekiyordu.

-         Hayrola ?

-        Oolm sabah gazetede eski eşimin dedesinin ölüm ilanını görüp başsağlığı için Meltem’i aradım. Kızın haberi yokmuş, bir anda ölüm haberini Azrail gibi veren ben oldum. Zaten aramak tuhaf geliyordu, bir de yine kötü havadis veren kötü adam ben oldum. Ne biçim aile bunlar anlamıyorum ki? İnsan torununa nasıl haber vermez böyle bir şeyi …

-        Oolm bi sakin. Evet tuhaf olmuşta kıza deden ölmüş diyorsun pat diye. Bırakta tepki versin. Meltem’in senden çekeceği varmış daha, baksana boşandı hala kabus gibisin kıza J

-        Vay beeeee … Sende bana laf sok

-        Tamam oolm aile de bi tuhaf ama sabah sabah konuşma acayip olmuş.

Dedik ve kapattık telefonu. Mimar hep sakin ve olaylara tatlı bir kara mizah çerçevesinden bakan olmuştu aramızda. Neyse iyi gelmişti onunla konuşmak. Kayınvaldemi arasam mı diye düşünürken telefonum çalmaya başladı. Arayan eski eşimdi ...

-         Allah belanı versin PaRaNoYak 

-         Haydaaaaaaaaaaa . Kızım ben mi söylemedim sana . Git ailene kız bana çemkirene kadar.

Ama o an farkettiğim bir şey vardı ki sesinde sinirle birlikte belli belirsiz bir rahatlama ve neşe de vardı...

-        Ölen dedem değilmiş ki … Sabah sabah annemi aradım, kadına da kalp krizi geçirttim sayende. Vefat eden kişi dedemin kuzeni.

Hasssssssssssssssssssssss … Günaydın Türkiye, günaydın pot kırmada sınır tanımayan PaRaNoYaK

-        Yaaa çok pardon Meltem. Gerçekten böyle bir şey yaşatmak istemezdim sana sabah sabah.

Neyse uzatmayayım özürün bini bir para kekeleyerek telefonu kapatıyordum ki, tabi ki son söz karşı taraftan geldi.

-        Neden boşandığımızı anlıyorsun değil mi ?

Lapsssssssssssssss, topu doksana koydu ve kapattı telefonu.

Sonuç mu ? Mimarla aradan yıllar geçmesine rağmen hala bu konunun geyiğini yapar güleriz rezilliğime.

Kıssadan hisse eski kocanız size kalp krizi yaşatmasın istiyorsanız aile büyüklerinize isimle hitap edin abuk subuk lakaplar takmayın, hatta iyisi mi evlenmeyin bekarlık sultanlıktır 😏





9 Haziran 2019 Pazar

KOD ADI "MELİS"


Hay amına koyayım …

Aaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhh …

Fuck ... Fuck ... Fuck …

Sikiyim böyle işi, diye diye kendini bu hale soktun ya, bravo sana PaRaNoYak. Ulan geyiğe sarıp, hatun eski sevgilimin kimliğini kopyalamış diye işin geyiğindeyken haline bak şimdi. Allahın unuttuğu bir yerde, etrafında arı kovanları, bağırsan kimsenin duymayacağı bir yerde bağlı vaziyettesin. Vinnie the Pooh bile gelip kurtarmaz seni şu an. Hoş gelse de muhtemelen etraftaki bal ile daha çok ilgilenir.

Konuyu bilinç altımda dramatize edip, taşşağa sardığıma göre şu dakika Guy Ritchie’ye bağlayıp flashback’i patlatıyorum … (Kendime ve size not yazıyı okurken Sublime dinleyin çok uyuyor ortama 😏 )

Aslında çok sıradan bir günde elimde telefon boş boş sosyal medya da takıldığım birgün İnstagram’dan gelen ekleme talebiyle başlamıştı bütün hikaye. Ekleme talebi gelmesinde tuhaflık olmasa da gönderiyi yapan kişinin çok eski bir sevgilimle aynı isim ve soyadına sahip olması yeterince tuhaftı. (Kendime not 1 : Mal hazır kıllanmışsın eklemesene)

Kızın profili açıktı, incelediğimde olağandışı bir durum yoktu ve ben de eklemeye karar verdim. Hatta bir adet alakasız ortak tanıdık olması anlamsız rastlantıyı mantık çerçevesine oturtmamı sağlamıştı bile kafamda. Önce ufak ufak resim altı geyikler, sonra dm derken ona longboard öğretmem konusunda anlaşmıştık bile. (Kendime not 2 : Ulan bi dolu motorunla fotoğraf var, kız longboard diyor ve sana bu mantıklı gelyor … Malsın mal PaRaNoYaK)

Haftasonu evde yayarken beklenen an gelmişti, kız mesaj atıp hadi longboard’a dediğinde giyinip hazırlanmaya başladım tam gaz. Ve o an Simon devreye girdi 5 dk sonra uzun zamandır görüşmediğim güzel memeli eski hatunum da arayıp evde olup olmadığımı sormaya karar verdi. Her zaman ki şuursuz rahatlığımla evdeyim, içiyorum ve birazdan sahile inip hatunun tekine board öğreticem demem tabi ki onu engellememişti. 5 dk sonra kapı çaldığında kafamı şahane dekoltesinden kaldırıp yüzüne bakmam bir 30 saniyemi aldı. Sonra bütün centilmenliğim ve kibarlığımla içki ikram edip geyiğe sardık. (Kibarlıkla göğüslere bakmamın uyumsuz bir tarafı yok içinizden böyle şeyler söylemeyin hakkımda çok ayıp). Sonra sahile kod adı “Melis”in yanına beraber inmeye karar verdik. Sahile indiğimizde motorcu dostlarımdan birkaç arkadaşıma rastlayınca durum iyice sürreel ve şamata bir hal almıştı. Bolca bira, ufak bel altı espriler, eski anektodlar derken hava ufaktan kararmıştı bile. Bir süre sonra biraların de etkisiyle kızlar tuvalete gittiğinde biz motor sohbetine dalmıştık çoktan.

Kızların gitmesinin üstünden yarım saate yakın bir süre geçtiğini fark edip meraklanmaya başlarken kod adı “Melis” yalnız olarak yanımıza döndü. Eski sevgiliyi sorduğumda acil bir telefon gelip gittiğini söylerken çok rahattı. Hatta tuvaletten çıktıktan sonra bir 10 dakika onu aradığını, bulduğunda ise hararetli bir şekilde konuştuğu telefonunun bitmesini beklediğini anlattı.  İçim rahat etmediği için aradım ama telefon bir süre çaldıktan sonra telesekretere düşünce, galiba diğer kızı kıskanıp bana trip atıyor diye düşünüp güldüm ve telefonu cebime koydum. Bu arada tam gaz aramızda önce 15 yıllık eski sevgilimi öldürüp kimliğini üstüne geçirdiği, şimdide bu gecekini öldürdü diye espriler yapıyorduk kıza. (Gülmeyin demiştim sizlere, MaL yazılı tshirt’ler hikayenin sonunda merch store’da 😝)

Aradan çok bi süre geçmemişti ki yeni kızla öğreti paylaşımımız longboard’dan kamasutra’ya hızlı bir geçiş yapmıştı. Yine kıllanmam gereken noktalar vardı es geçtiğim. Hangi kız sevişirken aynı isme sahip olduğum kız yatakta neler yapılmasından hoşlanırdı diye sorar ki ??? Ok role playing diye bir kavram var ama daha çok fetish kıyafetler ya da dirty talk içeren kısımları çalıştığım yerler. Eski sevgilimle aynı isim soyada sahip kod adı “Melis” olayı fazla kişiselleştiriyordu sanki. Ama yine de seks güzeldi ve konuyu unutmam bir blowjob’a bakmıştı. (Evet biz erkekler bu kadar kolay unutuyoruz herşeyi)

Aradan bir ay geçmişti ki polisin kapıma dayanması ile işlerin boka battığını anlamam bir olmuştu. O gün tuvalete diye gidip kaybolan eski manitanın cesedi denizden boğulmuş bir şekilde çıkmıştı. Telefonunda en son beraber resimlerimiz olduğu için sorguya alınmıştım. Görgü şahitleri vs. derken konu ile suçsuzluğum ispatlanmış ve dosya adi bir boğulma vakası olarak polis raflarında yerini almıştı. Tuhaf olan ise polisin kod adı “Melis”e ulaşamamış olmasıydı. O günden itibaren sanki yer yarılmış ve içine girmişti hatun. Ta ki o gece kapım çalana kadar…

Dışarda yağmur vardı ve sırılsıklam kapıda duruyordu kod adı “Melis”. Sana açıklamam gereken şeyler var dedikten sonra davet etmemi beklemeden dalmıştı içeri. Kendime ve ona bir jack koydum ve dinlemek için yanına gelmiştim ki suratıma sıktığı tuhaf kokulu spreyden sonrası karanlıktı.

Kameraman güzel bir açıdan yerde bağlı bir şekilde yatan bana bir close up al lütfen. Hatta cgi ile birkaç uçan arı bile ekleyebilirsin kovanları daha etkileyici hale sokmak için. Sprey kafa yapmış olabilir mi acaba ???




Kafamı toplamalıyım, filmlerde böyle anlarda bir şekilde kaçar hep kahramanlar. Dediğim an karşımda 2 tane Melis gördüm. Evet, evet yıllar yaşlandırsa da bu oydu. Gerçek olan ve yıllardır görmediğim Melis, yanında da kod adı “Melis”. Mal gibi baktığımı görünce gülmeye başladılar.
Kod adı “Melis”in kendisinin küçük kardeşi olduğunu söyledi. Planlar dahilinde sevişme olmamasına rağmen benimle yattığı için hala ona kızgın olduğunu söylese de, içten içe gurur duyuyor gibiydi kardeşi ile. Zamanında duygularını inciten erkeklerden birisinden daha alacağı intikam bu sayede ihtişamını arttırıyordu sanki gözünde.

Işıkları açtığında arıların kovan olarak kullandığı şeylerin çürümekte olan insan bedenleri olduğunu farketmem midemden gelen kusma isteğini hızlandırdı. Romantik komediden, Tesetere serisine geçmişti kısa film resmen.

Ama her zaman söylerim şanslı bir piç olduğumu. İşlerin en boka sardığını düşündüğüm o an günün süprizini kod adı “Melis” gerçekleştirip elinde tuttuğu bıçağı ablasının gırtlağına sapladı. Sıra bana geldi derken bıçağı üzerimdeki tshirt’e silip gülerek “artık özgürüm” dedi ve arıların kovanlarını devirip samanların üzerine zippo’sunu atıp ortamı ateşe verip binayı terk etti.

Sonra ne mi oldu arılar üzerime saldırır diye düşünürken çıkan dumandan dolayı uzaklaşmayı tercih ettiler. Alevlerin yükselmesi ile beraber çevrede bulunan köylüler de benim hayata dönüş biletim oldu.

İşin özü eski sevgilileriniz ve benzer isimlilerinden uzak durun. Ve içgüdüleriniz size MaL olduğunuzu söylüyorsa bir noktada onları dinleyin. Bunun için bu kadar tuhaf hikaye yaşamanıza gerek yok ;)

Yeni ilişkilere ve yeni arıza hatunlara … Cheersssssss 🍺




3 Haziran 2019 Pazartesi

CEHENNEM

Öncelikle kendime not “Yazı yazma işini bir disipline oturtmam lazım” …

Maalesef yazmaya başladığım ilk günden beri belli bir konu ya da fikre odaklanarak değil, anlık beynimdekilerin kağıda dökülmesi ile oluşuyor hikayelerim. Evet ağırlıklı kadın & erkek ilişkileri ve seks olsa da konularım farklı şeyler de takılabiliyor aklıma. Mesela bu yazının başlangıcı mistik bir görselliğe sahip güzel bir kızla yazışırken başladı. Kendisi ile bir dönem sevgili olmuşluğumuz ve benim her zamanki gibi bunu bok etmişliğim mevcut merak eden varsa :)

Neyse konumuza dönelim, konuşmanın bir yerinde aslında yaşadığımız bu dünyanın biz insanların cehennemi olduğu gibi bilgece ama içeriği tamamen benim hissiyatımdan oluşan bir söz sarfettim. Başa dönersek hiçbir zaman din inancı olmayan bir insan oldum. Din denen olgunun her zaman dönemin siyasetinin oluşturduğu ve insanları yönetmek için bilinmezin verdiği korku ile iyiye ve güzelliğe yöneltmek amaçlı ortaya çıkmış bir şey olduğuna inandım. Ama maalesef iyi niyetli olarak yaratılan bu olguların, ilerleyen dönemlerde insanlığın en büyük kabusuna dönüşmüş olması da aslında birazdan betimleyeceğim “Cehennem” tasvirime beni götüren şey oldu.

Dinler konusunda bu kadar katı olsam da bir Yaradan olduğuna inanan bir insanım. Bildiğimiz kadarı ile evrenin kusursuz işleyişi, insan vücudunun süreli kusursuzluğu, doğa gibi şeyleri görünce bir sanatçıya saygı duymak istiyor insan.

Sizler buna Allah, Tanrı, Sanatçı, Yaradan, Evrenin Ulu Mimarı gibi farklı isimler koyabilirsiniz. Ama iyisi ile kötüsü ile ortaya çıkmış bir düzen var ve bildiğimiz bu düzen içerisinde hayvanlardan bizi ayıran en önemli özelliğimiz, beynimizi kullanma biçimimiz. Beynimiz sayesinde oluşturduğumuz egolarımız, vicdanımız ve yaratma becerimiz sayesinde dünya üzerinde kendimizi her daim diğer canlılardan üstün görmeyi büyük bir övünçle anlattık kendimize. Halbuki bir düşünün bize göre çok daha kısa bir ömür süren insan harici başka bir canlının yaşadığı süreç içerisinde hayattaki önceliği sadece güdüleridir. Nedir bu güdüler hayatta kalmak, yemek, içmek, sevişmek, üremek gibi temel şeyler. Ve sonrasında ölürler, başladığı gibi sessiz sedasız biter gider.

Oysa biz insanlar öldükten sonra bile anılmak isteriz ya koca koca mezar taşlarımız vardır, ya yakılmış bedenimize ait küllerimiz şöminenin üzerini süsler. Dünya üzerinde doğduğu gün öleceğini bilen bir varlıktır insan, oysa hep bunun aksine hareket eder. Daha iyi bir araba, son  model  telefon, en iyi yemek, en güzel kadınla sevişmek … Liste uzar, aslında sadece güdüleriyle yaşamak varken, bize bahşedilmiş bu bilinç aslında kendi cehennemimizi adım adım inşa etmemizi sağlar.



Ölümden sonra ne olduğunu bilmeden bütün hayatımızı ona göre inşa ederiz, bunu yaparken de kendimize yalanlar söyleyerek kandırırız benliğimizi. Oysaki en başa dönmemiz doğanın bize atacağı bir kazığa bağlıdır. Yanardağların aktif hale gelmesi, tsunami, deprem gibi bir anda oluşabilecek doğa hareketlerinin  bütün güncel sistemi dakikalar içerisinde başa döndürecek güce sahip olduğunu hep unutuyoruz.  Bu tarz distopya tarzı korku filmleri aslında bu çöküşün ne kadar hızlı olabileceğini bize zaman zaman göstermektedir. Ama insanoğlu işine gelmeyen şeyleri unutma ve baskılama konusunda her zaman çok başarılı olmuştur.

İşte bu yüzden diyorum ki aslında çok övündüğümüz beynimiz ve olayları sorgulayarak daha iyi arama ve hep daha iyisini istemek bizi kendi cehennemimize hapsetmekten başka bir şey sağlamıyor.
                                                              

Bu yüzden hepinize kendi cehenneminizde mutluluklar   ….

26 Şubat 2019 Salı

BEN ASLINDA YOĞUM


Hayat ne kadar güzel olurdu yaşadığımız her şey bir simülasyon olsa ve bölümün sonunda kendimize ben aslında “yoğum” diyebilsek. Her şey çok sade ve güzel bir hal alırdı. Ne de olsa yoktuk biz, olan olaylar da hiç yaşanmamıştı, karakterler yoktu, yaşananlar gerçek değildi… Misssss...

Hoş yaşanan şeylerin içinde çok komik anlarda oluyordu. Ulan onlar kalsa geri kalan yok olsa… Hadi şamata kısmı kaldı o kadar içtiğimiz alkol, ballandıra ballandıra anlattığımız seks hikayelerimiz, motor üstünde geçirdiğimiz güzel zamanlar, aile, sevdiklerimiz bunlar da mı yok olucak ???

Mehhhhh daha en başından sevmedim bu” ben aslında yoğum” formatını. Peki o zaman madem ben gerçeğim 3. Tekil şahıs bi karakteri aslında yok sayalım. Hatta ona bir de isim verelim “Engin” J
Artık Engin düşünsün “ben nasılsa yoğum” her bok onun bilinçaltında yaşanıyor … Ha ha ha ha sevdim bak bunu , madem sanal olan o bütün güzellikler benim tarafta yaşanırken onu itin götüne sokabilrim. Ne de olsa gerçek hayatta herşey boktan. Mesela ne yapalım karakterimize, şahane bir motor verelim altına ama sürmesi için hiç fırsat vermeyelim. Onun yerine arkadaşları yapsın bolca km motoruyla o yokken. O da satılık ilanına koyduğunda ironik bir şekilde “Sahibinden az kullanılmış motorsiklet sadece 100.000 Km” diye başlık atsın.

Valla sevdim bunu her boku ben yer, eğlenirken, Engin Erzurum’a şantiyeye gitsin çalışmaya. Ben de vur deyince nasıl gaza geldim kırbaç manyağı yaptım karakteri. Ulan bu kadar boktan hayatı olan bir karakterin iyi yanları da olmalı ki kendime güzellemeler yapabileyim. Mesela iyiliksever olsun. Bir gün motorla beraber bir yere sürdüğümüzde botumun tabanı düşerse gidip bana ayakkabı alsın mesela. Ya da dünyanın en tuhaf yerlerine sürmeyi kabul etsin benimle. Tabi lan kim istemez mesela İğneada’ya sürmeyi J

Komikte olsun karakter peluş hayvanları olsun mesela, tuhaf bi avukat sevgilisi olsun kokoş ama onu hafif meşrep kızlarla aldatsın. Yürür bu karakter benden söylemesi …

Yine kafam karışık aslında yazıya başlarken haftasonu yaşadığım hangover içeren bol alkollü gırgırlı, şamatalı, güzel bir hatun içeren hikayeyi anlatmaktı ortaya Engin karakteri çıktı. Şimdilik siktiredin ibneyi  ama sonda bağlıycam konuyu ona. Azzzzzz sonraaaaaa ….

Aslında planım geçtiğimiz Cumartesi hiç birşey yapmamak iken, kendimi önce motorsiklet fuarında beraber sürdüğüm arkadaşlarımla votka shot’ları yuvarlarken bulup, devamında da rakı sofrasında bulmuştum ve saat daha öğleden sonra yeni olmuştu. Bünyedeki alkol oranı arttıkça tabi ki libido artışı eş zamanlı oluyordu.  Bir anda beynimde şimşekler çaktı (Ulan acaba benim mi Engin ibnesinin mi beyninde çakıyordu bu şimşekler). Geçen hafta beni instagramdan ekleyen ve blog ta ki yazılarımdan beni tanıdığını söyleyen kız aklıma geldi. Evi yakındı ve tanışmak için bundan güzel zaman mı olurdu. Mesaj atıp yürümeye karar verdiğim an, bütün kibarlığı ile bir kahve ısmarlayacağını söylediğinde keyfim yerine geldi.  En azından bir dolu adamın arasından güzel bir insanın yanına terfi etmiş olacaktım.

1 saat sonra beni almaya geldiğinde 70’lik rakının dibini gören ben bütün kibarlığımla ve mezelerin vermiş olduğu sarımsak kokusu ile arabada arzı endam etmiştim. Kahve derken, önce Lynchburg Lemonade, ardından votka ve ailemizin barında 2 şişe sex on the beach ile sona ermişti gece. Tabi ben bu sona ermeyi anca uyandığımda kıyafetlerim ile tanımadığım bir salonda, sehpanın üzerinde duran ikinci şişe sex on the beach’in yarısını gördüğümde anladım. Yani anlamış gibi yaptım. Kıyafetlerim üzerimde olduğu için kibarca evin sahibini bulup evden gitmem gerektiğine inandım. Ve günün süprizi ile karşılaştım. Gece eve girerken ayağımdaki botu spor ayakkabı niyetine birbirine sürterek çıkartmak isterken sol tarafın tabanını yarısına kadar sökmüştüm. Dışarda yağan karı düşünüce sinir bozukluğu içeren bir gülüş suratıma yapıştı… Sarhoşluğun da etkisi ile sehpanın üzerinde bulduğum oyun hamuru kılıklı bir yapıştırıcı ile botu tamir ettiğime inanıp, ev sahibiyle vedalaşıp taksiye binmiştim ki, daha ilk adımda oyun hamurunun bir şey yapıştırmadığını anlamam bir oldu.

Metroya girip yürümeye başladığımda ayakkabının tabanından çıkan “flock… flock…flock…” efekti hem arkasından yürüdüğüm herkesi tedirgin ediyor hem de beni derin bir utanca sürüklüyordu. İşte o an içimden Engin’in gerçek olmasını ve bana ayakkabı almasını diledim ve “flock” efekti ile karlar içinde yürüyerek evime kadar gittim…

Bütün bunları niye mi anlattım sizlere … Bilmem epeydir yazmamıştım bir yerden geri dönmem gerekiyordu ya da en başta dediğim gibi “ben aslında yoğum” ve geri dönen Engin olabilir J



P.S. : Rest in Peace Bro (Engin)