Doğdum …
Ve her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorum hepiniz
gibi …
Ve her geçen gün dönüşüyorum farklı bir varlığa. Bazen daha
iyiye, bazen de karanlık tarafa doğru. Ama değişiyorum, hepiniz gibi. Bunun
adına yaşanmışlıklar diyebilirsiniz, zorunluluklar diyebilirsiniz, keyfimin
kahyası diyebilirsiniz, diyebilirsiniz de diyebilirsiniz. Bugün sadece dürüst
bir şekilde hayatımın döngüsü ve değişimlerini anlatmaya çalışıcam. Fazlasıyla içten, bir
o kadar maskesiz, aslında bir o kadar da sizleri ilgilendirmeyen.
Diğer çocukların aksine ilkokul bitene kadar dünyanın en
içine kapanık, utangaç çocuklarından birisiydim. Nerd denilecek düzeyde ders
çalışan, kitap okuyan kendi hayal dünyasıda kalıp dışardan izole olmayı seven.
Hala düşünürüm belki böyle kalabilseydim hem kendim hem de hayatına girip sikip
attığım bir dolu insan için çok daha hayırlısı olacakmış Ama ne yaparsınız
elinizde ki malzeme şu an ki "ben" …
Hayatımın ilk dönüm noktası hazırlıkta bana çarpan arabadır
sanırım. Okulda resim defterimi unuttuğumu fark edip geri döndüğümde otobüsten
inerken kafamı kapıya çarpmam ve o sersemlikle karşıdan karşıya geçmek isterken
yola bakmak yerine karşıda ki kızın bacaklarına bakmam ve karanlık… uyandığımda
okulun revirinde iki seksen yatıyordum, kol ve kaburgamın kırıldığının
anlaşılması ve Fransızca gibi zor öğrenilen bir dilin ilk başında 2 ay okuldan
uzak kalmam. O gün başarılı öğrenci hayatımın yerini serseriliğe bıraktığım gün oldu.
Ve ilk aşk … Lisedeydim, herkes gibi platonik aşklarım
masumane hoşlandıklarım vardı ki bir tatilde hayatımın ilk ölüm meleğine
rastlayana dek. Kendisi şu an iki çocuklu dünya tatlısı bir anne, ama
bakışlarında hala o tanıdığım asi ruhunu görebildim resimlerini "stalk"larken
yılar sonra. Beni bugün bu kadar acımasız yapan şey onun bana yaptıklarıdır
desem abartmış olmam. Çok güzel akıl oyunları içerisinde, ruhuma işkence etti
ve dünyaya hazırladı. Tek atladığı şey ise bu konuda o kadar başarılıydı ki
yıllar sonra bir gece ilişkimizin üstünden yıllar geçmişken one night stand
yaşadığımızda ortaya çıkan zevksiz soğuk bir seksten başka bir şey olmamıştı. Evet
o kadar dağlanmıştı ruhum. Sonra gelsin serseri palyaço. İçi dışı seks, ilişkiler,
geçtim ismini tipini hatırlamadığım bir dolu kadın. Doymayan bir ruh, doymayan
bir açlık, doymayan bir ruh emicilik. Zamanında kızdığım her şey olmuştum ve umrumda değildi.
Sonra ruhumu hala acıtabilecek şeyler olduğunu keşfettim.
Mesela en yakın arkadaşlarınızdan birisini intihar ettiği evde polisle bulmak
ve mezara vermek gibi. Bu sayede ölümle çok erken tanıştım. Buzdolabı gibi
kalmam gerektiğini çok erken öğrendim bu sayede. Sadece bir görevdi geri kalan,
giden gitmiş oluyordu, sonrasında yapılanlar geride kalan faniler için
ritüellerdi. Bu olaydan sonra kaç kişiyi defnettim, mezarın için girip naaş
tuttum fikrim yok. Tek bildiğim baba figürünü kaybettiğimde bütün o sertliği
kaybettiğim. O günde yanında hıçkıra hıçkıra ağladığım dostlarım “ben” olmuştu.
Onlar sert adamı oynamak zorundaydı.
Sonra hayatın karmaşası başladı, belki de tek sert olunması
gereken yerde sert olamadım hiçbir zaman. Ne iş hırsım oldu, ne mevki, ne insanların
altını oymak istedim, ne de üstlerine basıp yükselmek. İş benim için sadece
para demekti. İş dışında kalan sofistike zevklerime ulaşmak için bir araç. Ne azı
ne de fazlası. Bu yüzden de kariyerimin sonunda ağustos böceği gibi büyük
sıçmış duvarları izler vaziyetteyim.
Eyyyy La Fontaine yok mu bir “alternative endings” bu masal
için. İhtiyacım var buna.
Bu dibe çöküş döneminde ruh emicilikten de sıkıldığımı fark
ettim. Belki de hala tekrar bir dönüşüm için şansım var gibi geldi. Evet ruh
emmekten vazgeçip tekrar beraber süzülebileceğim bir ruh bulmak iyi gelebilirdi
hayatıma.
Not : Bu noktada size tek bir uyarım var ne dilediğinize
dikkat edin. Evren sizi ciddiye alıp beklemediğiniz yanıtlar verebiliyor.
Ve dileğim yerine geldi, hiç ummadığım bir anda o ruh
karşıma çıktı. Benimle hiç alakası olmayan, hayatında rutinlere ve bunların
bozulmasına tahammülü olmayan özgür bir ruh. Ama bir şey vardı ki yıllardır
birbirimizi tanıdığımız hissettiren, evrenin kazığı buydu işte bize. Çok uzun aralardan sonra
ruhumu açmaya karar verdim, karşılığı boğuluyorum oldu. Duymayı beklemediğim
bir cevaptı …
Yine bir şekilde dönüşemeyen ilkel ruhum dış etkenlere
dönüşüp üstüne sahiplenmeyi de ekleyince kaçınılmaz son ayrılık beklenen de
hızlı geldi. Hayatımda ayrılıp el ele evine bırakıp yanağına öpücük kondurup
arkama bakmadan gittiğim tek ruh olacak kendisi.
Korkuyordu yazacak mısın
bunları da diye, ama bu sefer de ben ters köşe yapıp en beklemediği yerden
yazmayı uygun gördüm.
Ruhumun kendime bile fısıldamadığı derinliklerinden günümüze
bir yazı oldu, sadece kendime …