Ne boktan bir histir arafta olmak. Ne istediğiniz
yerdesinizdir, ne olmak istediğiniz. Derin bir sıkışmışlık duygusu ile belirsiz
bir zaman dilimine hapsolmuşsunuzdur. Einstein’ın zamanda izafiyet kavramını
keşke daha iyi irdeleseydim dersiniz kendinize. Sonuç hala başladığınız
noktadan bir adım ileri gitmemiş bir halde boş boş otururken bulursunuz
kendinizi. Hayatınızı sorgularsınız, kendinizi sorgularsınız, isteklerinizi,
pişmanlıklarınızı, elinizden kaçanları, hiç elinizde olamayanları …
Sonuç … Lost dizisinin finali gibi boktan buruk bir tattır
damağınızda kalan. Halbuki oraya gelene
kadar güzeldir genelde, ne zaman ki kafada sorular belirir arafın karanlığı
ruhunuzu ele geçirir. Çok klişedir, dün geçmiştir, yarın bilinmezdir, var olan şu an nefes aldığınız andır, aslında
o da araftır. Ölüm ile doğum arasında kalan, hepimizin yaşam olarak adlandırıp,
büyük anlamlar yüklediğimiz o zaman dilimi.
İlişkilerde böyledir tam olarak. Başladığınız ve heyecanın
tavan yaptığı o doğum anı ve heyecanı kaybedip kafanızda sorular oluşmaya
başladığı an arasında kalan araftır ilişki diye yaşadığımız. Bütün o tutkulu
sevişmeler, ilk öpücükler, heyecanlar, kavgalar, sinirler, stresler, tutkular …
Hepsi ölümle yaşam arasında ki his ile aynıdır. Hayatımız gibi ilişkiler de
doğar ve ölür. Doğanın kanunu maalesef. Tek farkı ilişkilerde araf hissi hep
sonda gelir insana. Sorgulama aşamasında belirsizlik dank eder. Oysa ki ilk
andan sona ana kadar araftır yaşanan. Ne zaman başladığı ve bittiği belirsiz. Bazen
bir sevişme yıllar sürmüş gibi gelirken, aynı evin içinde geçirilen günler
hatta aylar çok kısa gelir insana.
Keşke o ilk duyulan heyecan yaşasa içimizde araf sonlanana
kadar, bari o kadar bir lüksümüz olsa deriz içimizden. Oysa en tatsız anda
kafada sorular dolanmaya başladığı an arada kalma hissi doldurur ruhunu
insanın. Gereksiz kafaya takmalar, soru işaretleri belirir benliğinizde. Ve çıkmak
istersiniz araftan, ölmek istersiniz ki yeniden doğabilesiniz. Kesip atarsınız,
yok edersiniz yaşananları ve o ölüm duygusu ile araftan çıkıp huzura erersiniz.
Şanslıysanız yeniden doğar yeni heyecanlara yelken açarsınız, değilseniz
deja-vu halinde arafta yaraladığınız ruhlarla dolu bir odaya hapsolup cehennemi
yaşarsınız.
Bence doğru, cennette cehennemde bu yaşadığımız dünyada.
Hatta yaşadığımız arafta hepsi. Bu yüzden kesin bağlarınızı bir an önce ölmekse
çözüm öldürün ruhunuzu. Kim bilir belki yeniden doğarsınız …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.