26 Şubat 2019 Salı

BEN ASLINDA YOĞUM


Hayat ne kadar güzel olurdu yaşadığımız her şey bir simülasyon olsa ve bölümün sonunda kendimize ben aslında “yoğum” diyebilsek. Her şey çok sade ve güzel bir hal alırdı. Ne de olsa yoktuk biz, olan olaylar da hiç yaşanmamıştı, karakterler yoktu, yaşananlar gerçek değildi… Misssss...

Hoş yaşanan şeylerin içinde çok komik anlarda oluyordu. Ulan onlar kalsa geri kalan yok olsa… Hadi şamata kısmı kaldı o kadar içtiğimiz alkol, ballandıra ballandıra anlattığımız seks hikayelerimiz, motor üstünde geçirdiğimiz güzel zamanlar, aile, sevdiklerimiz bunlar da mı yok olucak ???

Mehhhhh daha en başından sevmedim bu” ben aslında yoğum” formatını. Peki o zaman madem ben gerçeğim 3. Tekil şahıs bi karakteri aslında yok sayalım. Hatta ona bir de isim verelim “Engin” J
Artık Engin düşünsün “ben nasılsa yoğum” her bok onun bilinçaltında yaşanıyor … Ha ha ha ha sevdim bak bunu , madem sanal olan o bütün güzellikler benim tarafta yaşanırken onu itin götüne sokabilrim. Ne de olsa gerçek hayatta herşey boktan. Mesela ne yapalım karakterimize, şahane bir motor verelim altına ama sürmesi için hiç fırsat vermeyelim. Onun yerine arkadaşları yapsın bolca km motoruyla o yokken. O da satılık ilanına koyduğunda ironik bir şekilde “Sahibinden az kullanılmış motorsiklet sadece 100.000 Km” diye başlık atsın.

Valla sevdim bunu her boku ben yer, eğlenirken, Engin Erzurum’a şantiyeye gitsin çalışmaya. Ben de vur deyince nasıl gaza geldim kırbaç manyağı yaptım karakteri. Ulan bu kadar boktan hayatı olan bir karakterin iyi yanları da olmalı ki kendime güzellemeler yapabileyim. Mesela iyiliksever olsun. Bir gün motorla beraber bir yere sürdüğümüzde botumun tabanı düşerse gidip bana ayakkabı alsın mesela. Ya da dünyanın en tuhaf yerlerine sürmeyi kabul etsin benimle. Tabi lan kim istemez mesela İğneada’ya sürmeyi J

Komikte olsun karakter peluş hayvanları olsun mesela, tuhaf bi avukat sevgilisi olsun kokoş ama onu hafif meşrep kızlarla aldatsın. Yürür bu karakter benden söylemesi …

Yine kafam karışık aslında yazıya başlarken haftasonu yaşadığım hangover içeren bol alkollü gırgırlı, şamatalı, güzel bir hatun içeren hikayeyi anlatmaktı ortaya Engin karakteri çıktı. Şimdilik siktiredin ibneyi  ama sonda bağlıycam konuyu ona. Azzzzzz sonraaaaaa ….

Aslında planım geçtiğimiz Cumartesi hiç birşey yapmamak iken, kendimi önce motorsiklet fuarında beraber sürdüğüm arkadaşlarımla votka shot’ları yuvarlarken bulup, devamında da rakı sofrasında bulmuştum ve saat daha öğleden sonra yeni olmuştu. Bünyedeki alkol oranı arttıkça tabi ki libido artışı eş zamanlı oluyordu.  Bir anda beynimde şimşekler çaktı (Ulan acaba benim mi Engin ibnesinin mi beyninde çakıyordu bu şimşekler). Geçen hafta beni instagramdan ekleyen ve blog ta ki yazılarımdan beni tanıdığını söyleyen kız aklıma geldi. Evi yakındı ve tanışmak için bundan güzel zaman mı olurdu. Mesaj atıp yürümeye karar verdiğim an, bütün kibarlığı ile bir kahve ısmarlayacağını söylediğinde keyfim yerine geldi.  En azından bir dolu adamın arasından güzel bir insanın yanına terfi etmiş olacaktım.

1 saat sonra beni almaya geldiğinde 70’lik rakının dibini gören ben bütün kibarlığımla ve mezelerin vermiş olduğu sarımsak kokusu ile arabada arzı endam etmiştim. Kahve derken, önce Lynchburg Lemonade, ardından votka ve ailemizin barında 2 şişe sex on the beach ile sona ermişti gece. Tabi ben bu sona ermeyi anca uyandığımda kıyafetlerim ile tanımadığım bir salonda, sehpanın üzerinde duran ikinci şişe sex on the beach’in yarısını gördüğümde anladım. Yani anlamış gibi yaptım. Kıyafetlerim üzerimde olduğu için kibarca evin sahibini bulup evden gitmem gerektiğine inandım. Ve günün süprizi ile karşılaştım. Gece eve girerken ayağımdaki botu spor ayakkabı niyetine birbirine sürterek çıkartmak isterken sol tarafın tabanını yarısına kadar sökmüştüm. Dışarda yağan karı düşünüce sinir bozukluğu içeren bir gülüş suratıma yapıştı… Sarhoşluğun da etkisi ile sehpanın üzerinde bulduğum oyun hamuru kılıklı bir yapıştırıcı ile botu tamir ettiğime inanıp, ev sahibiyle vedalaşıp taksiye binmiştim ki, daha ilk adımda oyun hamurunun bir şey yapıştırmadığını anlamam bir oldu.

Metroya girip yürümeye başladığımda ayakkabının tabanından çıkan “flock… flock…flock…” efekti hem arkasından yürüdüğüm herkesi tedirgin ediyor hem de beni derin bir utanca sürüklüyordu. İşte o an içimden Engin’in gerçek olmasını ve bana ayakkabı almasını diledim ve “flock” efekti ile karlar içinde yürüyerek evime kadar gittim…

Bütün bunları niye mi anlattım sizlere … Bilmem epeydir yazmamıştım bir yerden geri dönmem gerekiyordu ya da en başta dediğim gibi “ben aslında yoğum” ve geri dönen Engin olabilir J



P.S. : Rest in Peace Bro (Engin)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.