14 Nisan 2013 Pazar

PaRaNoYaK PaLyAcO


Bu hafta canım biraz nostalji yapmak istedi. Sizlere bundan 15 sene önce yazmış olduğum, nick’imin de çıkış noktası olan ilk kısa hikayemi paylaşıyorum, umarım hoşunuza gider  ...

“PaRaNoYaK PaLyAçO”

Gecenin dinginligi,sessizliğin içinde yankılanan bir çift ayak sesiyle bozulmuştu. Kadın takip edildiği korkusuyla adımlarını hızlandırdı ama bunun için geç kalmış olduğunu çok geçmeden anladı.Karşısında bir
palyaço belirdiğinde öncelikle olanların bir düş mü yoksa gerçek mi olduğunu kavramaya çalıştı .
Kısa bir sessizlikten sonra palyaçonun elinde beliren motorlu testerenin soğuk ve ölüm kokan yüzü ortaya
çıktığında, yapacak birşeyi kalmadığını ürpererek farketti kadin. Derin bir nefes aldı ve hayatının
güzel anlarını son bir kez gözünün önünen geçirdi ....

Palyaçonun gözünde ki ışıltıyı gördügünde zamanın geldiğini farketmişti,son olarak kaçmak için bir hamle
yaptı ama testerenin homurtuya benzer gürültüsü sokakta yankılanmaya başlamıştı bile ...
Kadın ensesinde ki acıyı hissettiğinde,dar sokağın duvarları vahşetin bu yeni sayfasını ilan etmek
istercesine kanın kirli kırmızısını beyazın üstüne kusmaya başladı.....



Artık palyaço için eve dönme vaktiydi,yolda kalabalık caddelerden geçerken sürekli kendine aynı soruyu sorup duruyordu :

"Ben ne yaptım,ben ne yaptım......"

Bir an üstüne gelen kalabalığın sürekli kendisini  takip ettigi fikrine kapıldı,sanki herkes suçlar bir
tavırla ona bakıyordu.

"Işte bu o, işte bu o.........."

En sonunda evin önüne geldiğinde aceleyle ceplerini karıştırıp anahtarını ararken gözü bir anda yerde
duran ufak bir kağıt parçasına takıldı, sonra onun cebinden düşmüş olduğunu farketti. İstem dışı bir
hareketle,bütün düşüncelerinden sıyrılarak,almak için eğildi. Kağıdı eline aldığında onun önemsiz bir kağıt
değil bir fotoğraf oldugunu neden sonra farketti.... 


Sanki unutmak istediği, geçmişin karanlığına gömmek istediği şeyler ona kötü bir süpriz hazırlamaktaydı.

Fotoğrafa baktığında öncelikle fondaki uçsuz bucaksız okyanusa daldı gözleri , bir an için geri kalanını
görmek istemedi... Ama gözleri yer yer sararmış fotograftaki kişinin gözlerine takılıp kalmıştı.
Bakiştaki kırılmışlık ve hüzün bir an palyaçoyu derin bir huzursuzluğa sürükledi, aceleyle fotografı cebine
sokarak kapıyı açtı...

İçeri girdiginde üstüne atlayan köpeğinin kafasını okşadıktan sonra sanki karşısında bir insan
varmişçasına ona döndü ve konuşmaya basladı: 


"Sen de zaman zaman onu özlüyorsun degil mi..."

Palyaço hayatın ona oynadığı oyunlarda hiçte adil davranmadığını düşünmeye başladı, beyninde ise hala
aynı sözler onu huzursuz etmeye devam ediyordu . 


"İşte bu o, işte bu o.........."

Bunları kafasından atmak için alkole ihtiyaç duyduğunu hissetti. Umutsuzca pikabın yanina doğru ilerlerken
boş şişelerin arasında yarısına kadar dolu bir tekila şişesi gözüne çarptı.

Kendi kendine, yine şanslısın o..... çocuğu dercesine bir gülümseme belirdi suratında 


Şişeden ilk fırtı çektiginde gözlerinin altindaki makyajın bozulduğunu hissetti .
Bir hışımla kalktı, pikabın yanına gidip plakların
arasında unutmak istediği o tozlu plağı eline aldı ve
dinleme vaktinin geldiğini hüzünle farketti... Kısa bir kararsızlıktan sonra plağı yavaşça pikabın
üstüne koydu; İgneyi plağın üstüne bıraktığında çıkan ilk hışırtılar
onu benliği içinde sonsuz fırtınalara sürüklemişti bile...

"Ama..." dedi kendi kendine
"Ben hep masumdum, hep masumdum...."

Şişeden bir firt daha aldı; Sallanan koltuğuna oturduğunda köpeği çoktan kucağına atlamak için hazır onu beklemekteydi.

"Seni şımarık " diye gülümsedi ona...

Fondan gelen müzik bir yandan onu düşüncelere sürüklerken bir yandan da artık ne kadar yorulduğunu
hissettirdi palyaçoya...


İstemeye istemeye elleri tekrar cebinde ki o sararmış resme gitti, hayatından önemli bir parçanın da o
resimle birlikte yokolduğunu hissetti bir an ve sanki buna karşı çıkmak istercesine ani bir hareketle resmi
yanmakta olan şömineye dogru fırlattı. Geçmişin verdiği bu huzursuzluğu cehennemin alevleri içine
atarak ruhunu rahatlatıcağına umutsuzca inanmak istedi....

Resim yavaş yavaş kül haline gelirken palyaço şişeden okkalı bir fırt daha alıp "Lanet olsun..." diye
bağırarak şişeyi duvara doğru fırlattı. Son bir kez alevlerin içindeki resme bakarken
maskelere gerek duymadığı o eski günlere özlem duyarak derin bir iç çekti...

Sallanarak yavaş yavaş yatağının yanına giderken kırılan şişeden fırlayan parçaların elini
parçaladığını hissetti; Yine bütün yatak kirlenecek diye düşündü bir an ve son bir çabayla kendini yatağın
serin ve huzurlu kollarına bıraktı. Palyaço için bir gece daha sona ermişti. Yeni gün yeni maskeleriyle gelene kadar o sızmış bir alkolikten başkası değildi artık....

İşte o anda odanın içinde bir ışık hüzmesi belirdi.Belirsiz bir insan siluetindeydi . Palyaçonun
yanına yaklastı ve yanağına ufak bir öpücük kondurdu, sonra belli belirsiz birşeyler mırıldandı kulağına.
Agzından dökülen sözler havaya karışmadan önce o 
kaybolmuştu bile.....

"Sen asla masum değildin sevgilim, bunu sende bende her zaman biliyorduk. Iyi geceler tatlı palyaçom, iyi geceler.........................................................."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.