14 Nisan 2013 Pazar

HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR


Ne kadar sinir bozucu bir başlık değil mi ...

Bazen gerçek olduğunu bildiğimiz doğruları duymak hoşumuza gitmez. Aynen Zincirlikuyu Mezarlığının her önnden geçişimde mezarlığın girişinde bulunan “Her Canlı Ölümü Tadacaktır” cümlesi gibi. Evet hepimizin bir gün öleceği gerçek olsa da biz bunu ne kendimize, ne sevdiklerimize, ne de yakınlarımıza asla yakıştıramayız hiçbir zaman. Oysa ki doğanın dengesi buna bağlıdır ve dengenin bozulmaması gerekir. Bu konuda mutabık kaldıysak konuyu erkek & kadın ilişkisine bağlama zamanı geldi demektir.

Yaşamda olduğu gibi ilişkiler de kendi içerisinde hassas dengelere dayanır. Dengeyi sağlayan unsurlardan bir tanesi bile zarar görse uzun ya da kısa dönemde domino efektiyle binayı ayakta tutan temellerin sırayla yıkılması çok uzun sürmeyecektir. İlişkinin ilk dönemlerinde herkes fazlasıyla dikkatlidir, sahte gülücükler, her adımı yüz kere planlayarak atma ve ilişkinin tazeliğinin heyecanı bir sürü konuyu geri plana atmanıza olanak sağlar. Aşk denilen şeyin özüde bu sanırım... “Kısmi beyin felci”

Oysa ki daha ilişkinin başında herkes herşeyin her zaman farkındadır. Maalesef ki bu konular hep o ilk domino taşının devrilmesinden sonra “ben zaten biliyordum böyle olacağını” sihirli cümlesiyle başlayan ve sonu gelmeyen tamamlayıcı cümleler eşliğinde devam edene kadar görmezden gelinir. Peki bu kadar konuya hakim olup bilmemize rağmen neden her seferinde aynı yanılgıya düşeriz. Cevabın sadece aşk olduğunu düşünmüyorum bu noktada. Sanırım insanın en büyük zaaflarından olan umut daha önemli bir faktör. Bazen birisinin elini tutarsınız ve sizden daha özel kimse yokmuş gibi hissedersiniz. Ama halbuki bilinç altınız o kişiyle daha önce yaşadıklarınız ve onunla ilgili bildikleriniz hakkında alarm vermektedir. Siktiret dersiniz bu sefer farklı olacak herşey. “Umut” edersiniz ... Hayata bağlanmak için güzel bir histir ta ki gerçeklerle yüzleşene kadar. Bu sürenin geleceğini bilen insan o aradaki süreye doyasıya yaşamak için varını yoğunu ortaya koyar, sadece bu çırpınış bile ilerde çekilen acıyı ikiye katlayacaktır. Hayatınızın en güzel sevişmesini , en güzel tatilini, en güzel yemeğini, en güzel boş boş oturulan 2 saatini bile bu kısacık süreye sığdırabilirsiniz. Çünkü aynen karşınızda ki kişi gibi biteceğini bildiğiniz için herşeyinizi adamışsınızdır o anlara.

Sonra birgün o an gelir ve ilk domino taşı yıkılır. Sebep ya da konunun ne olduğu önemlidir. Sadece iki tarafta bilir ki ordan geriye dönüş yoktur. Bataklıktan çıkmaya çalışmak gibi çabaladıkça daha çok dibe çekilir insan. Acı verir her iki tarafa da , kırgınlıklar yaratır, intikam duygusunu tetikler ... Her iki tarafta suçu birbirine atar. Oysa ki ortada ne suç ne de suçlu vardır. Sadece zamanı gelmiştir ve birşey sebep olmuştur ilk domino taşının devrilmesine. Olması gereken olmuştur aslında. Çünkü insanlar ne kadar değiştiğini idda etse de asla değişmez. Hepimizin karakteri daha ortaokul yıllarında şekillenir ve olgunlaşma adı altında yıllar içinde biraz baharat eklenerek ana yemeği oluşturur. Ama kullanılan sos ne olursa olsun ana malzeme neyse odur. En iyi ahçı bile soslarla bunu bir yere kadar farklı bir şekilde sunabilir.



Başa dönücek olursak evet her canlı gibi biz de ölümü tadıcaz , kazık çakmaya niyetimiz yok bu dünyaya. Ama en azından yaşadığımız süre içerisinde insanları kırmadan mutlu olmaya ve etmeye çalışalım maskeler takmadan. Neden mi bunu söyledim, en son dibe vurduğumda kendimi rahatlatmak için yeni bir  dövme yaptırdım ve o  an farketmesem de şu an anlıyorum ki :

 “Vücudunuzda taşıdığınız dövmeleri siz seçersiniz ama ruhunuza kazınan dövmeler sizi seçer”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.