Ne kadar sinir bozucu bir başlık değil mi ...
Bazen gerçek olduğunu bildiğimiz doğruları duymak hoşumuza
gitmez. Aynen Zincirlikuyu Mezarlığının her önnden geçişimde mezarlığın
girişinde bulunan “Her Canlı Ölümü Tadacaktır” cümlesi gibi. Evet hepimizin bir
gün öleceği gerçek olsa da biz bunu ne kendimize, ne sevdiklerimize, ne de
yakınlarımıza asla yakıştıramayız hiçbir zaman. Oysa ki doğanın dengesi buna
bağlıdır ve dengenin bozulmaması gerekir. Bu konuda mutabık kaldıysak konuyu
erkek & kadın ilişkisine bağlama zamanı geldi demektir.
Yaşamda olduğu gibi ilişkiler de kendi içerisinde hassas
dengelere dayanır. Dengeyi sağlayan unsurlardan bir tanesi bile zarar görse
uzun ya da kısa dönemde domino efektiyle binayı ayakta tutan temellerin sırayla
yıkılması çok uzun sürmeyecektir. İlişkinin ilk dönemlerinde herkes fazlasıyla
dikkatlidir, sahte gülücükler, her adımı yüz kere planlayarak atma ve ilişkinin
tazeliğinin heyecanı bir sürü konuyu geri plana atmanıza olanak sağlar. Aşk denilen
şeyin özüde bu sanırım... “Kısmi beyin felci”
Oysa ki daha ilişkinin başında herkes herşeyin her zaman
farkındadır. Maalesef ki bu konular hep o ilk domino taşının devrilmesinden
sonra “ben zaten biliyordum böyle olacağını” sihirli cümlesiyle başlayan ve
sonu gelmeyen tamamlayıcı cümleler eşliğinde devam edene kadar görmezden
gelinir. Peki bu kadar konuya hakim olup bilmemize rağmen neden her seferinde
aynı yanılgıya düşeriz. Cevabın sadece aşk olduğunu düşünmüyorum bu noktada.
Sanırım insanın en büyük zaaflarından olan umut daha önemli bir faktör. Bazen
birisinin elini tutarsınız ve sizden daha özel kimse yokmuş gibi hissedersiniz.
Ama halbuki bilinç altınız o kişiyle daha önce yaşadıklarınız ve onunla ilgili
bildikleriniz hakkında alarm vermektedir. Siktiret dersiniz bu sefer farklı
olacak herşey. “Umut” edersiniz ... Hayata bağlanmak için güzel bir histir ta
ki gerçeklerle yüzleşene kadar. Bu sürenin geleceğini bilen insan o aradaki
süreye doyasıya yaşamak için varını yoğunu ortaya koyar, sadece bu çırpınış
bile ilerde çekilen acıyı ikiye katlayacaktır. Hayatınızın en güzel sevişmesini
, en güzel tatilini, en güzel yemeğini, en güzel boş boş oturulan 2 saatini
bile bu kısacık süreye sığdırabilirsiniz. Çünkü aynen karşınızda ki kişi gibi
biteceğini bildiğiniz için herşeyinizi adamışsınızdır o anlara.
Sonra birgün o an gelir ve ilk domino taşı yıkılır. Sebep ya
da konunun ne olduğu önemlidir. Sadece iki tarafta bilir ki ordan geriye dönüş
yoktur. Bataklıktan çıkmaya çalışmak gibi çabaladıkça daha çok dibe çekilir
insan. Acı verir her iki tarafa da , kırgınlıklar yaratır, intikam duygusunu
tetikler ... Her iki tarafta suçu birbirine atar. Oysa ki ortada ne suç ne de
suçlu vardır. Sadece zamanı gelmiştir ve birşey sebep olmuştur ilk domino
taşının devrilmesine. Olması gereken olmuştur aslında. Çünkü insanlar ne kadar
değiştiğini idda etse de asla değişmez. Hepimizin karakteri daha ortaokul
yıllarında şekillenir ve olgunlaşma adı altında yıllar içinde biraz baharat
eklenerek ana yemeği oluşturur. Ama kullanılan sos ne olursa olsun ana malzeme
neyse odur. En iyi ahçı bile soslarla bunu bir yere kadar farklı bir şekilde
sunabilir.
Başa dönücek olursak evet her canlı gibi biz de ölümü
tadıcaz , kazık çakmaya niyetimiz yok bu dünyaya. Ama en azından yaşadığımız süre
içerisinde insanları kırmadan mutlu olmaya ve etmeye çalışalım maskeler
takmadan. Neden mi bunu söyledim, en son dibe vurduğumda kendimi rahatlatmak
için yeni bir dövme yaptırdım ve o an farketmesem de şu an anlıyorum ki :
“Vücudunuzda taşıdığınız dövmeleri siz
seçersiniz ama ruhunuza kazınan dövmeler sizi seçer”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.