14 Nisan 2013 Pazar

NAKAVT


3... 2... 1... Nakavt ...

Hakemin sesini belli belirsiz duyuyordum, başıma aldığım son yumruk gerçekten fena dağıtmıştı beni. Oysa ki bunun bir gösteri maçı olması gerekiyordu, geçmişte bıraktığım kariyerime şerefli bir veda. 106 nakavt ... Dile kolay bir rakam bu benim gibi orta karar bir ağır siklet bir boksörün kariyeri için. Şu an ise bıraktım gösteriyi, aldığım darbelerden sonra bir daha normal hayatıma dönebileceğimden bile emin değilim. Nasıl geldim bu noktaya ???



Boks kariyerime başladığımda orta siklette dövüşüyordum. Gençtim enerjim vardı ama beynimi kullanmayı bilmiyordum. Çıktığım her maçta kum torbası gibi hırpalıyordu karşımdaki beni. 20 li yaşlarıma kadar bu böyle gitti. Ta ki bir araba kazası geçirene kadar. Doktorlar o zaman da ölmem gerektiğini söylemişlerdi. Yaşamam mucizeydi onlar için, 9 takla atan bir arabadan burnum bile kanamadan çıkmıştım. Basının ilgisini çekmişti bu. Boks kariyerinin başında ölümden dönen bir boksör. O döneme kadar bir elin parmağını geçmeyen galibiyetim vardı topu topu. Ama medya beni parlatmayı kafasına koymuştu. Önce mucize çocuk dediler. Bu çok klişe bir lakap olduğu için bir gün maç öncesinde fotoğrafçılara poz verirken soyunma odasında taktığım kırmızı palyaço burnu yeni bir isim sağladı bana  “Paranoyak Palyaço” ... İlk anlarda çok hoşlanmasam da kariyerimle beraber lakabım da benimle büyüdü. Nakavtlar arka arkaya geldikçe insanlar menejerleri aracılığıyla bana ulaşmaya başladı. Sonra gelsin çılgın partiler bolca alkol ... Gençken bünye buna bir şekilde dayansa da ilerleyen dönemde kariyerim ister istemez düşüşe geçti. O dönem çalıştığım antrenörüm ve menejerim Mr. Mojo’nun kariyerimde ki etkisi yadsınamaz. Maça çıkarken ümidim olmasa bile onun verdiği taktikler bir çok kez maçı kazanmama sebep oldu. Sonrasında benim kariyerim düşüşe geçerken o da bu hayatı bırakıp hayalini kurduğu hayatı yaşamak üzere deniz kenarında bir balıkçı köyüne yerleşti. Belki benim de yapmam gereken buydu ama insanın doğasında ki hırs çabuk sonlanmıyor.

Çıktığım her maçta vücuduma aldığım darbeler daha da canımı acıtsa da durmadım. Özellikle de basının “büyük beyaz” adını taktığı genç boksörle maçlarım medyanın büyük ilgisini çekti. Gençti, alaycıydı, güçlüydü ve galiba en önemlisi tarzı benimkine çok tersti. İlk maçımızda onu yensem de sonraki maçlarda beni adeta hallaç pamuğu gibi atacaktı. Basın artık palyaço yerine “büyük beyazı” konuşuyordu. Ben ise kariyerimi sürdürmek adına batakhane tarzı ufak kulüplerde dövüşmeyi sürdürdüm. Sonra bir gün eski bir dostum bana geldi ve artık bırakmam gerektiğini yoksa bir gün ringde öleceğimi bana  kibarca anlattı. Haklıydı sporu bıraktığımı açıkladım, arkadaşım gibi bir balıkçı köyüne gitmesem de kendi küçük dünyamda elimi ayağımı çekip spordan uzaklaştım. Maalesef bunda da başarısız oldum. 15 ayın sonunda kendi küçük dünyamı yerle bir ederek boksa döndüğümü açıkladım. Dinlenmek kariyerime iyi gelmişti. İlk çıktığım maçlarda yıkıp geçiyordum ortalığı. Bir iki ay sürdü bu ... Sonra birgün antreman yapmak için uzun uğraşılardan sonra “büyük beyaz” a ulaştım. Tekrar o küçük kapalı dünyama dönmek istemiyordum ama maçtan maça koşasım da yoktu. İddalı bir rakiple hayatım boyunca antreman yaparak mutlu olabilirdim. Kibarlık etti ve antremanlara başladık. Ama sporcu hırsı burda da kendini gösterdi birgün antreman sırasında yumruklar çığrından çıktı ve her ikimizde ağzımız burnumuz dağılmış bir şekilde tamamladık antremanı. Onun önünde bir kariyeri vardı ben ise emekli bir boksördüm. Bu böyle devam edemezdi ve bitti.

Aradan 3 ay geçmişti ki dayanamadım tekrar antremanlara başlamak için onu aradığımda daha güzel bir teklifi olduğunu jübile için bir maç ayarladığını bütün basına haber vererek bunu bir şova dönüştüreceğinden bahsetti. Her ne kadar buna hazır olmasam da kabul ettim.

Ve bugün... Maç vakti geldiğinde gongun çalmasıyla birlikte saldırdı. Sağlı sollu kroşeler her yanımdaydı... Suratımı korurken kaburgama aldığım darbe 1 saniye sonra burnumun kırılma efektiyle birleşti. Daha ilk raund da perişan hale gelmiştim. Kendisinden merhamet dilesem de umursamıyordu beni. Hakemin araya girme çabası bile nafileydi seyirci desteğiyle parçalıyordu adeta. Yaş farkıyla birleşen hırs ve öfke yıkıcı olmuştu üzerimde. Son olarak bir sağ kroşe suratıma geldiğinde gözlerimin karardığını hissettim, yere düşerken ayağa kalk orospu çocuğu işim bitmedi daha seninle diye bağırıyordu ...

Gözümü bir daha açtığımda hastanedeydim. Kolumda bir serum, kaburgalarım sargıda, suratımda bir alçı. Mumya filminden fırlamış gibiydim. Ağzımı açıp su istemek için seslenmeye çalıştığımda boğazımdan sadece bir hırıltı yükseldi. O an gerçekten yanlız hissettim kendimi. Ne derler tek başınıza doğarsınız tek başınıza ölürsünüz doğanın kanunu. Beynimden tam bunlar geçerken bir el ağzıma su uzattı. Dönüp baktığımda büyük beyazı gördüm. O suratımı darma duman eden yumruklar sanki onun eli değilmiş gibi bana su uzatıyordu. Hırıltılarımın arasından sadece neden diye bir fısıltı yükseldi. Hiç oralı olmadı, sen benim canımı çok yaktın zamanında fark etmesen de galiba ödeşme zamanıydı. Ödeştik mi bilmiyorum ama kırıkların iyileştikten sonra salona bekliyorum antreman için .

Sonra arkasına bile bakmadan çıktı odadan ışığa doğru yürüdü bense gözlerimi kapatıp karanlığa doğru yelken açtım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.