2 Aralık 2013 Pazartesi

MİLLENYUMA GİREMEYEN ADAM

Bazen kendimi “Groundhog Day” filminde her sabah uyanıp aynı günü yaşamak zorunda kalan Bill Murray gibi hissediyorum.

Bir şekilde günümüzün rafine ve hemen tükenen zevkleri yerine, biraz daha emek sarf etmeyi gerektiren eski dönemleri özlüyorum. Günümüzde her şey tüketmek ve yok etmek üzerine kurulu. Film mi izlemek istiyorsun; aç tabletini, online bir siteden ileri sararak izlermiş gibi yapıp sanatsal yorumlar yap ya da sana bir grup tavsiye eden arkadaşını dinle, eve gider gitmez bütün albümlerini indir ve en büyük fanı gibi ballandıra ballandıra anlat etrafına... Sevişmek mi istiyorsun; ara 'fuck buddy'lerinden birisini gelsin, aşk mı dedi birisi? O da ne ?

Sanırım ilk defa abartmıyorum, hatta işin sosyal medya boyutunu da katarsak durum daha da vahim bir hal alabiliyor. İleri sarılarak izlenen filmin internetten yorumlarını okuyup, kendine aitmiş gibi Tweet atmak ya da en can alıcı karesini Instagram'da paylaşıp “like” alıp popülerleşmek gayet sıradan işler.
Buraya nerden geldim acaba?

Evet yakın bir arkadaşımın bana taktığı lakaptan: “Millenyuma giremeyen adam...”

Ben...

PaRaNoYaK PaLyAcO ...

Yaşlanıp iş güç, kariyer, hayattaki zorunluluklar derken ve farkına varmadan takvim ileri sararken ben geri sarmaya başladım. Genel yaşam eğrisinde; yaşlandıkça insanların hal ve tavırlarının çocukluğa doğru döndüğü inkar edilemez bir gerçek olsa da, bende durum biraz daha farklı.  Sabahın yedisinde kalkıp bir saat trafikte boğulan, işe gidip sadece para kazanmak için hiç keyif almadığı bir iş yapmak zorunda olan ve daha da kötü bir trafikte eve dönüp yemek yerken tv karşısında sızan bir dolu insan var etrafımda. Ya sisteme tam esir oluyor, sorgulamadan elinizdekilerle yetinmeye çalışıyorsunuz ya da kalan kısıtlı zamanı kaliteli geçirmek için nefes alacak alanlar yaratmakla geçiyor ömür. Ben hakkımı alanlar yaratma kısmında kullanmayı tercih edenlerden oldum. Sonuçta klişe de olsa, çocuğunu özel okula gönderen arkadaşlarımın harcadığı aynı miktarı o alanların yapımında kendime sponsor olarak harcadım. Ve sonuçta ortaya çıkan tablo maalesef “Millenyuma giremeyen adam” oldu...

Müzikte ses kalitesi ve gerçekliği aradıkça plaklarımın arasında boğuldum, motor kullanmak istediğimde günümüz enjeksiyonlu motorları yerine karbüratörlü ve yola çıkmadan önce kromlarını parlatmayı tercih edeceğim bir model tercih ettim, salonumun ortasına çocukluk hayalim olan bir "tilt" koymayı daha uygun gördüm, arkadaşlarıma dışardan yemek ısmarlamaktansa, bir derbi günü kendi yaptığım bir yemeği sunmayı tercih ettim. Sadece konu seks olduğunda soranları duymazdan gelebilirim, aşık olmayı sevsem de skor tabelasına oynamaktan vazgeçemedim ama bu ayrı bir yazı konusu...

Ve fark ettim ki; aradığım tatlar hep hayatın bu denli koşturmaca üzerine kurulu olmadığı 2000'ler ve öncesinde keyifliydi. Bu yüzden ben de kendimi 'reset'ledim ve millenyuma girmeyi reddetmeyi seçtim. Emek harcamaktan, doğalı ve güzeli aramaktan vazgeçemeyen herkesi de dünyama bekliyorum...


Su güzel gelsenize ;)

28 Ağustos 2013 Çarşamba

YORULDUM

“ Yoruldum! 
E tabi her yere koş, koşuştur her yere borç! 
Bi sabit kalsam, ki kalsam bile sallanır ritme şu kafam durmaz. 
Yoruldum! ben, her yere koş, desem de herşeye boş, bi sabit kalsam yinede kafam Atar bu seferde elim durmaz! 
Keşmekeş her yer. 
Yoruldum mesken ederken 
Bu şehri ve tez gezegenden 
Uzaklaşıp gezmeden evvel 
Doydum bi kesme şekerle 
Duramadım pes demeden ben 
Kan aldı resmen ebemden bu hayat ve yoruldum! ”

Sözler Ankara çıkışlı ve son dönemde duyduğum en keyifli altyapıya sahip Voodoo grubunun “Yoruldum” parçasına ait.


Gerçekten hepimiz yorgunuz artık. Hayattan, iş hayatından, aşk hayatından, gel gitlerden, güvensizliklerden, inançsızlıklardan ...

Yorgunluk arttıkça insanlarla iletişim de zorlaşmaya başlıyor. Çünkü bir cümleyi daha bitirmeden gelecek cevabı tahmin eder hale geldi insanlık. Hayat size kırk yılda bir süpriz yaşatınca dört elle sarılmak istiyorsunuz, ama gel gör ki bu sefer de karşı taraf ruhen o kadar yorgun oluyor ki o sizi kategorize edip uzak durmayı tercih ediyor. Bu seferde siz karşı tarafa samimiyetinizi ispat etmek gibi saçma bir kafaya girip yorgunluklarınıza yenisini katıyorsunuz. Kısır döngü vesselam. Halbuki yaşam hala güzel süprizlerle dolu keyfini çıkartmasını bilene. Bir dolu insan (ki buna bende dahilim) yaşadığımız güzelliklerin farkında bile değiliz. Mızırdanmayı tercih ediyoruz şükretmek yerine. Bugün çok sevdiğim bir arkadaşıma iş hayatımdan ve genel gidişattan mızıldarken kız gerçek hayatı yüzüme tokat gibi yapıştırdı. Gerçekten iş hayatı çok kötü gidiyordu ve geçen hafta babasını kaybetmişti. Ne anlatıyordum ki ben ???

Arada utanma güdüsünü hatırlamam lazım. Evet hepimizin derdi kendimize göre çok büyük olsa da büyük resmi de kaçırmamalı insan. Halbuki hayat aynen parçada ki groovy ritim gibi ( Yok canım bu kadar yazı okudunuz ve hala parçayı fona açmadınız mı ??? ) bütün olumsuzluklara rağmen fonda bir yerlerde Adile Naşit ve Münir Özkul görme ihtimaline sahip. Her ne kadar siz Türk filmi naifliğini “Neşeli Günler” edasında düşünseniz de yorgun ruhlar sizi bir anda “Issız Adam” yapabiliyor. Türk sinemasına selam durup kıvrak bir çalımla konu değiştiriyorum. Hımmm bunu kimden öğrenmiştim acaba ???

Yorgun olduğumuzu kabullendiğimize göre  bunu aşmak için neler yapabiliriz. Katmandu ya spiritüel bir seyahat edip arınmalı mı ? Yoksa Amsterdam’a gidip farklı bir yükseliş moduna mı geçmeli ?

Görüldüğü gibi hepsi fasa fiso anlık olarak bilinçaltınızı karıştırsanız bile döndüğünüz noktada eski kafalara dönmeniz çok kısa sürecektir. Aslında mutluluğu uzakta aramamak lazım. Geçtiğimiz haftasonu sevdiğim bir arkadaşım evlendi. Bir gece önce 1 litre Jack i devirmeme rağmen motoruma atlayıp önde gelin ve damadın kullandığı bir vespa nın olduğu motosikletlerden oluşan bir düğün konvoyunda buldum kendimi. Bir süre sonra garfield gibi gülümsüyordum konvoyun arkasında motorumla homur homur giderken. İnsanlar çevreden hayranlıkla onlara bakıyor, kızlar gelinin yerinde olmak için fotoğraf çekme yarışında ve en önemlisi arkadaşlarım çok mutluydu. Ve bende yüzümde gülümseme konvoyun içerisinde keyfin doruk noktasındaydım. Kartlarınız hep açık olsun, yüzünüz gülsün, yorgun insanları hayatınızdan uzaklaştırın keyifli kişilere yer açın ki o pozitif ruh hali size de bulaşsın.



Yoksa VooDoo’nun dediği gibi “Kan aldı resmen ebemden bu hayat ve yoruldum!”



9 Ağustos 2013 Cuma

BITCHES

İnsanlar neden orospuları tercih ederler hayatta ??? Farazi ve gerçek anlamda ...

Basittir herşey onlarla keyiflidir, hayır yoktur, sınırsız özgürlük vardır, konuyu domine eden taraf sen olursun ... Peki ama nereye kadar ???

Bilirsin ki bir orospu sen arkanı döndüğün anda başkasının malı olacaktır sonra bir başkasının sonra bir başkasının .... Bitmez bir döngüdür bu.

Ne zaman ki bunu fark edersin o dönemde klasik insanlara yönelmeye başlarsın. Donuk, sıkıcı  hayatla ilgili sınırları olan belli kalıpların dışına çıkamayan.  Eğer sen de zaten bu kalıpların insanıysan kolayca adapte olursun bu hayata . Herşey rutin düzeninde yürür gider. Evren istediğini alır sorun olmaz.

Peki aynaya dönüp baktığında o orospunun sen olduğunu anladığında ne yapman gerekir. Maalesef orospu ruhlar cinsiyet tanımaz. Erkek ya da kadın çok büyük eğlenceler vaat edip insanlarla oynamışızdır. Güzel seks, büyük eğlence, anlık zevkler ama bu kadardır vaadiniz. Bir noktada bu vaatler karşı tarafa yetmemeye başlar. Bir tık sonrasını isterler sizden. O basma kalıp rutinlere uyan ama orospu özelliklerini kaybetmeyen bir insan isterler. Maalesef ki bu gerçekçi bir istek olamamıştır hayatta. Bilinçaltı ve gerçeklik oyunlar oynamaya başlar beyninizde. Buna biraz da paranoya eklediğiniz noktada herşeyi bombok etmiş halde bulursunuz kendinizi. Sonra “My Name Is Earl” dizisinde olduğu gibi insanların sizde ahı kalmasın diye bir liste oluşturmanız bile gerekebilir. İşin kötüsü geçmişi düzeltmek isterken ortalığı karıştırıp karşınızdakini daha da bombok edebilecek şeyler yapmanız olasıdır. Adeta bir lanet gibidir, ne yaparsanız yapın filmin sonunda herkes mutsuz olur. Öyle bir lanet ki mezara kadar taşımanız gerekir ruhunuza işlemiştir bir kere.

Tuhaf bir şekilde birbirini çeker bu ruhlar. Sizin kendinizden nefret ettiğiniz bir gecenin sabahında uyandığınızda yatakta size dün gece sevgilisini anlatan kız vardır. Umursamazsınız sabah seksi güzeldir der ve kaldığınız yerden devam edersiniz. İşin güzel yanı karşınızda ki de battı balık yan gider modunda sizin gibi davranıp anın tadını çıkartma peşindedir. Nuri Alço modunda yaşamak güzel gibi gözükse de maalesef normal bir ilişki yaşamanız çok zorlaşmıştır. Ne zaman ki ciddi bir ilişki yaşamak isteseniz hayat kabus haline gelir siz ve sevgiliniz için. Kendiniz o kadar boka batmışsınızdır ki karşınızdakine güvenme şansınız kalmamıştır. Laneti ruhunuzun her zerresinde hissedersiniz. Paranoyalarla dolu bir hayata merhaba demişsinizdir. Hele ki bu paranoyaların gerçek olduğu geçmişten gelen ve çok aşık olduğunuz ilişkiler yaşamışsanız tekrar maskenizi takar makyajınızı yapar ve o umursamaz orospuya dönüşürsünüz anında.

Son ilişkimde yaşadığım acı bir deneyim olmuştu. Bile bile zorlayıp karşımdakinin yalanlarını çok acı bir şekilde öğrendiğimde bana kendisini "kurcalamasaydın" diyerek savunmuştu. O da büyük bir orospuydu ve savunması da tabi ki saldırıydı. Ayrılırkeen bile son sözü ben ne olursa olsun yalan söylerdim bilmek zorunda değilsin herşeyi olmuştu. Mutlu olmak için onun kurguladığı gerçekliğe uymam gerekiyordu. Kısaca söylemek gerekirse “What is the Matrix ???” ...

Evet kırmızı ya da mavi hap hala karar vermiş değilim. Bu yaştan sonra da karar vermem zor. Yeşilçamın kötü adam rollerini oynayan emektarlarının hayatları boyunca bu imajı üstlerinden atamadığı gibi bende bu lanetle yaşamaya alışmalıyım sanırım ...

O zaman bir büyük Türk düşünürün dediği gibi ;

“Soğuk bir gazoz istermisin yavrum ?”




8 Mayıs 2013 Çarşamba

REPLİKA


Bugün seni öldürsem mi ???

Cesedine tükürsem mi ???

Gözlerini oyup kargalara yedirsem mi ???

Yoksa sadece üzülsem mi ...

Ne güzel yazmış Özlem Tekin ağzına sağlık ... Power Türk tarafından sözleri çok sert bulunup yayınlanmama kararı alınan Özlem Tekin’in yeni parçasının sözleri bunlar. Kimisine göre sert kimisine göre içten bir serzeniş. Bakış açısı bu noktada çok önemli. Hayatta olduğu gibi bazen bir kelime , bir bakış kimisine hiç birşey ifade etmezken bir diğerinin canını inanılmaz acıtabilir. İşin tuhafı ilişkinin canım cicim ayında hoş bulunan bir söz ayrılık sonrası çok can acıtıcı da olabilir. Boktan kafalar bunlar maalesef. İnsan ilişkisi denen şey iki ucu boklu değnek olduğu için ayrılıklar da her zaman bi can acıtma kafasına gireriz. Kimseye faydası olmasa da bir nevi terapidir. Oysa ki başkasının canını acıtmak isterken kendi canı da yanar insanın. 



Sonraki adım daha da eğlencelidir. Bir kendini ispatlama savaşına girer iki kişiden birisi. Zamanında sizinle yaptığı herşeyi yeni sevgilisiyle de yapmaya başlar. Size birşeyler kanıtlama çabasındadır. Ama bir replika gerçeğinin yerini ne kadar tutabilir ki ??? Hep bir 32 diş durumu vardır , aşırı tepkiler ve abartılı sevgi gösterileri yapılır etrafa karşı ...  Mutluluk oyunu gider bir süre, ama replikalar asla gerçeğinin yerini tutmazlar. Dünyanın en iyi replikası bile olsa beyninde gerçeği varsa nafiledir bütün çabalar. Ama şöyle de bir gerçek var ki asıl olan da aslında başka birisinin replikasıdır . İş kişinin beyninde kurduklarında bitiyordur. Hep bir beklenti ve ona uyan kuklalar olur ilişkilerde. Küçük detaylar heyecanı arttırır ve arttırdığı gibi de bir gün dibe vurdurur. Bu yüzden de dostluklar daha yalansız ve gerçek iken ilişkiler hep pembe baloncuklardan ibarettir. Her iki tarafta sürekli yeni özelliklerini gösterip kendini karşı tarafa pazarlamaya çalışır. Marketing ne kadar iyiyse ilişki o kadar uzun süre iyi gider. Belki de bu yüzden evlilikler de genelde sorun var. Marketing in bittiği nokta da eldeki mal ne kadar değerli olursa olsun bir noktadan sonra tatmin etmez. 

Geyik bir fıkra vardır, bir adam dönemin ünlü mankeniyle ıssız bir adaya düşer, bir süre sonra yapıcak birşey olmadığı için sevişmeye başlarlar. Adam göbekli tipsizin teki bir adamken dünyanın en güzel mankeni ile birlikte olmaya başlamıştır. Ama gel zaman git zaman seks monotonlaşmaya başlar ve kadın adama niye böyle olduğunu sorar. Adam ilişkilerini düzeltmek için tek bir şart koyar ve der ki erkek kılığına girip bıyık takıp gel. Kadın biçare dediklerini yapar adamın, yanına gelir ve adam başlar anlatmaya birader inanmazsın ama ben kaç aydır dünyanın en güzel mankenine çakıyorum :)

Sonuç olarak Özlem Tekin’e hak versem de bir an önce sıyrılın bu kafalardan. Ne öldürün, ne üzülün , ne affedin sadece siktir edin ...


20 Nisan 2013 Cumartesi

KAYIP CENNET


Başlık John Milton’ ın eserine bir atıf gibi gözükse de fonda çalan Paradise Lost’ un son albümü “Tragic Idol” etkili oldu yeni yazıma.  John Milton eserinde kadın & erkek ilişkisinin ilk noktasına gidip konuyu kökten aydınlatmaya karar verir ve Adem ve Havva’nın şeytanın ayartmasıyla cennetten kovulmasını anlatır. Aslında günümüzde de olanlar farklı değil. Tam güzel bir ilişki yakaladığınıza inandığınız anda mutlaka ama mutlaka bir şeyler ters gider. Kendi kişisel cennetinizin cehenneme dönmesi karşınızdakinin iki dudağı arasındadır. Kadın ya da erkek farketmez.

Başımdan geçen bir örnekten bahsetmem gerekirse; Düşünün ki ciddi bir ilişki içerisindesiniz ve sevgilinizi çok ama çok seviyorsunuz, herşey masallarda ki gibi ve bir akşam yemekten eve döndünüz. İçkinin verdiği rehavet salonda ufak cilveleşmeler keyfiniz ve libidonuz inanılmaz yerinde. Ta ki sevgiliniz şöyle bir cümleye başlayana kadar ...

“Canım bu konu çok uzun zamandır aklımda sana söyleyip söylememek konusunda kararsızdım ama ilşkimizin dürüstlüğü adına söylemek zorunda hissediyorum”

Başınızdan o an kaynar su dökülmüştür bir kere cennetin o pürüzsüz beyazlığı içine gri gölgeler düşmeye başlamıştır ve tabi ki libidonuz yerle bir olmuştur ...

“Seninle beraber olmadığım 6 aylık dönem içerisinde birisiyle beraber oldum bir gece çok sarhoştum ve hamile kalıp bir çocuk aldırdım”

Bittiğiniz an bu andır ... Libidonun düşmesini geçtim ilerleyen 6 aylık süreç içerisinde Viagra eşliğinde bir seks hayatı olursa ona bile razı olabilecek hale gelir insan. Cennetin kapıları ardına kadar karanlığa açılmıştır o noktadan sonra. Beyniniz size sürekli küçük oyunlar oynar beyazı siyaha çevirmek için. Sonunda da yerini cehenneme bırakır. Maalesef ki cehennem asla tek kişilik değildir, girdabına kapıldığınız anda yanınızdakini de içine çeker ve yok eder bütün güzellikleri.



Bu örnek ağır gelmiş olabilir bir çoğunuz için, bizim gibi ölümden sonra mecburi istikamet göstergesi cehennem olanlar için standart hikayelerdir oysa ki ... Beynimizde ki şeytan bizi hep daha fazla zevk için çağırır “anlık zevkler” için. Büyülü bir dünya da sorumsuzca kaybolmak gibisi yoktur, bunun için size hayatınız boyunca eşlik etmesi için güzel örnekler gönderir. Karşılıklı birbirinizin canını acıtarak keyif alırsınız yaşadığınız "anlık zevkler"den. “Yaşadığım hiçbirşeyden pişmanlık duymadım” der sevgiliniz bir gün, sonra da “Ama bu farklı bunu öğreneceğini düşünmemiştim keşke yaşamasaydım” dediği örnekler verir 1 hafta sonra başka bir tartışmada. Kendi içinde tutarlıdır bu örnekler ona sorsanız. Hepsi yalan dolandır aslında hiç düşünmemiştir bile nereye varacağını sadece yaşamıştır. Böyle bir insansanız uzun yaşarsınız zaten sorun yoktur. Benim gibi kafaya takanlardansanız yıpranırsınız kaçış genelde gecenin sonunda içki şişelerindedir. Ruhunuzu arındıramasanız da bedeninizi tüketmek için iyi bir yöntemdir.

Bu yüzden kendinize gerçekten bembeyaz bir sayfa açın; bırakın beyninizde ki sorunlu sayfaları, hikayeleri, insanları ... Tertemiz bir başlangıç yapın yalnızken de mutlu olmanızı sağlayacak güzellikler katın hayatınıza. 

Unutmayın ki kaybolan cennet değil siz onun yolunu unuttunuz !!!


14 Nisan 2013 Pazar

B PLANI


Eski bir sevgilim bir tartışmanın tam ortasında söylemişti “Her zaman insanın bir B planı olmalı” ...

Tahmin ettiğiniz üzere ben şu an yanlız bir şekilde size bu satırları karalarken o “Sevgili B Planı” ile mutlu mesut bir yaşam sürmekte J

Peki bu yazıyı yazmamın sebebi bu hayal kırıklığı mı ??? Tam tersine hayatta hiç bir zaman inanmadım B planlarına. Benim için önemli olan hep anı yaşamaktı. İnsan anı yaşarken alternatif planlar peşindeyse zaten hiçbir zaman o anı gerçekten yaşamamış demektir benim gözümde. En fazla “–mış” gibi yapmıştır. İnsana bu noktalarda üzüntü veren tek şey beynin salgıladığı hormonların insanın gözünü kör etmesi ve o yalanlara inanmak olsa gerek. Evet doğru tahmin ettiniz bir ilişkide iki kişiden birisi “-mış” gibi yapıyorsa yalan bu ilişkinin en önemli parçası olur siz bile farkına varmadan. Bu noktada ya saf salak bir insan olup fazla kurcalamadan mutluluk oyununu sürdürürsünüz “-mış” lar la ya da insanın doğasında olan merak içgüdüsüyle kurcalamaya başlarsınız ve inanın ki bulduklarınız asla sizi mutlu etmez ...

Neler mi bulursunuz karıştırdığınız da ... Bu karşınızdakini ne kadar tanıdığınıza bağlı olarak değişir. Sevgilinizin geçmişi de en azından sizin kadar karanlıksa hayal bile demezsiniz nelerle yüzleşmek zorunda kalacağınıza. Alkol sonrası haricinde hayatımda tek kustuğum an o yazılanları bulup okuduğum andı sanırım.  Gözümün içine bakıp ne de güzel süslemişti yalanlarını hiç ortaya çıkmayacağına inanarak. Hep söylemişimdir hikayeler anlatan için güzeldir dinleyen için gerçek olmadıkça.  Bu noktada siz ne mi yaparsınız son bir şans verirsiniz ilişkinize kendinizi kandırarak , ne de olsa “o noktadan sonra herşey farklı olacak” yalanı gibisi yoktur hayatta. Ama kısa sürer bu pollyanna oyunu, bir gün gözünüzü açıp bakarsınız ki hayatınızda gerçek kalan tek şey sevişmenizde ki boşalma anlarıdır. Bilincin en körü körüne kapandığı o nokta da siz bu yalanlardan kopmaya çalışırsınız bu sayede seks hayatınız daha da güçlenir ve ilişkinizin en önemli noktası haline gelir. 




Böyle anlatınca kulağınıza çok hoş gelse de kopuş sürecinin son evrelerinde çıta hayal edemeyeceğiniz kadar yükselebilir. Bir bakarsınız gece sahilde bir kabinde sevişiyorsunuz bir bakarsınız arabayı kuytuya çekmişsiniz. Her iki tarafta gerçekliğinden kaçmak istediği sürece bu seks oyunları günden güne daha da zevkli hale gelir. Ama ilişki adı altında paylaştığınız tek şey bundan ibarettir o noktadan sonra. Sonuç mu bir gün başınıza öyle birşey gelir ki annenizin yüzüne bakamayacak hale gelirsiniz ve sonra da unutup devam edersiniz yaşamaya . Ne de olsa bir B planınız vardır her zaman ...

Cheers mate ;)


ANGER MANAGEMENT


Tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak ...

Hayatım boyunca nefret ettim saatlerden özellikle de gecenin sessizliğinde bütün evi inleten tik tak larıyla zamanın akışını size hatırlatanlardan. Bir sürü insan hayatı boyunca o sesin farkına bile varmamıştır. Çok meşguldür o insanlar, sürekli bir yerlere yetişme derdindedirler. Gece olunca da saat mefhumunu kaybederler. Uyurlar huzurlu bir şekilde evlerinde. Hayat güzeldir onlara takıntıları yoktur bu insanların, hayat hengamesi içerisinde kaybolup giderler kum saati içerisinde akıp giden kum taneleri gibi.

Ne diyorum ben allah aşkına ... Saat sabahın 4’ü elimde bir tabanca masada bitmiş bir jack şişesi ve ben kum tanelerinden bahsediyorum. Bullshit !!! Tabanca mı dedim ben az önce ??? Bitmiş Jack şişesi evin standart görselliğinde olduğundan burda bir sorun göremesem de tabanca hiç olmaması gerken bir aksesuar evde. Hem ben lise yıllarımda babamdan tabancasını istediğimde öfke kontrolü sorunum yüzünden asla ama asla tabancam olmaması ile ilgili bir öğüt almıştım. Hoş lise yılları geçeli çok oldu ama yine de bir tabanca aldığımı hatırlamıyorum. Hem ne derler amerikan filmlerinde filmde bir yerde tabanca gösterildiyse o tabanca mutlaka ateş alır.




Öfke kontrolü demişken size komik bir hikaye lise zamanlarımdan...  O dönem her haftasonu gittiğimiz mekana yeni kız arkadaşımla gitmiştim. Mekana girdiğimiz anda onun eski sevgilisini görüp gerginliğin ilk sinyallerini veren ben hala bu dönemde olduğu gibi  bütün gece kaçışı alkolde aramıştım. Arkadaşlarım durumun vehametini anlayıp elemana benden uzak durmasını söyleseler de “Mr.Çiçek Çocuk” benimle konuşup çok medeni olduğunu ve bizi tebrik etmek istediğinden bahsetmişti onlara.  Tebrik etmek ??? Bi siktir git derler adama dostum yanlış palyaço ile dans ediyorsun ... Gecenin sonunda adam bir kez daha yanıma geldiğinde sarhoşluktan ayakta duramadığım için adamı itmek isterken yere düşüp yakın bi arkadaşımın elime basıp parmağımı kırmasıyla gece hastane de sonlanmıştı. Bir sonraki hafta aynı mekana ben sağ elim alçıda gittiğimde en yakın 5 arkadaşım çevreme duvar örüp bir delilik yapmamam için beni kolluyordu. Bir süre sonra canlı müziğin başlamasıyla beraber defansın arkasına sarkma çabam sonuç verdi. Sahne de ki grup Killing In The Name’e girerken ben “Mr. Çiçek Çocuk” un tuvalete gittiğini gözüme kestirmiştim. Tuvalete girdiğimde eleman pisuvara dönmüş işiyordu, tek kelime konuşmadan elimi saçlarına dolayıp duvara çaktım kafasını, eleman suratı kanlar içerisinde yere baygın düşereken bodyguard lar çıkan sese panik halinde tuvalete dalmıştı. Beni mekan dışına nazikçe çıkaran elemanlar bir an önce toz olmamı durumun pek iyi gözükmediğini  söylerken ben alçımı çıkarmaya çalışıyordum. Ne de olsa mekanın içerisinde elemanın arkadaşları da vardı ve rövanş için dışarı geleceklerdi. Bir süre sonra dağılmış “Mr. Çiçek Çocuk” ve 4 arkadaşı dışarı çıkıp bana saldırmaya hazırlanırken sihirli bir güç durdurmuştu sanki onları. Kibarca bana ne gerek vardı gibi cümleler kuruyorlardı ki arkama dönüp bakmayı akıl ettim. Ben alçıyı çıkarmaya çalışırken arkamda su topçu 10 arkadaşım gülerek çocuklara hadi gelsenize bakışı atıyordu ... Evet ben her zaman şanslı bir adam oldum haklısınız ;)

Sonuç mu bahsettiğim eleman 1 sene sonra intihar etti. Ben o kız arkadaşımdan bu olaydan bir kaç ay sonra ayrıldım ... Life goes on...

Ama maalesef benim öfke sorunum bilinçaltımda yaşamayı sürdürdü. Son kız arkadaşımın dediği kadarıyla herşeyi bok etmeye hazır bir Hulk içimde bir yerde sürekli hazır bekliyordu.  Hulk ’u yok etmek için ilişkimizi bir cam fanusa koymak istiyordum, dış etkenlerden uzak olup izole bir hayat yaşamak. Ütopyalar gerçek hayatta işe yaramıyor maalesef, sonu hüsranla bitiyor. Herkesin bir patlama noktası oluyor, düşüşe geçiyor o noktada yaşananlar ve maalesef bir daha toplanamıyor . Peki ama masadaki bu tabanca kimin ???

Uyandığımda ağzım leş gibi alkol kokuyordu. Reflü tüm haşmetiyle midemi yakarken ben masaya kafamı koyup olduğum yerde sızdığımı fark ettim. Kafamı kaldırıp masaya baktığımda boş Jack şişesi masanın üstünde dururken tabancadan eser yoktu. Sadece masanın üzerinde bir kağıt duruyordu. Kağıdı elime aldığımda gördüğüm şeye önce tepki veremesem de sonrasında kahkahayı patlattım. Kağıdın üstüne bir tabanca çizmiş ve altına şunu  yazmıştım ...

“I kill myself for you and i kill you for myself”

NAKAVT


3... 2... 1... Nakavt ...

Hakemin sesini belli belirsiz duyuyordum, başıma aldığım son yumruk gerçekten fena dağıtmıştı beni. Oysa ki bunun bir gösteri maçı olması gerekiyordu, geçmişte bıraktığım kariyerime şerefli bir veda. 106 nakavt ... Dile kolay bir rakam bu benim gibi orta karar bir ağır siklet bir boksörün kariyeri için. Şu an ise bıraktım gösteriyi, aldığım darbelerden sonra bir daha normal hayatıma dönebileceğimden bile emin değilim. Nasıl geldim bu noktaya ???



Boks kariyerime başladığımda orta siklette dövüşüyordum. Gençtim enerjim vardı ama beynimi kullanmayı bilmiyordum. Çıktığım her maçta kum torbası gibi hırpalıyordu karşımdaki beni. 20 li yaşlarıma kadar bu böyle gitti. Ta ki bir araba kazası geçirene kadar. Doktorlar o zaman da ölmem gerektiğini söylemişlerdi. Yaşamam mucizeydi onlar için, 9 takla atan bir arabadan burnum bile kanamadan çıkmıştım. Basının ilgisini çekmişti bu. Boks kariyerinin başında ölümden dönen bir boksör. O döneme kadar bir elin parmağını geçmeyen galibiyetim vardı topu topu. Ama medya beni parlatmayı kafasına koymuştu. Önce mucize çocuk dediler. Bu çok klişe bir lakap olduğu için bir gün maç öncesinde fotoğrafçılara poz verirken soyunma odasında taktığım kırmızı palyaço burnu yeni bir isim sağladı bana  “Paranoyak Palyaço” ... İlk anlarda çok hoşlanmasam da kariyerimle beraber lakabım da benimle büyüdü. Nakavtlar arka arkaya geldikçe insanlar menejerleri aracılığıyla bana ulaşmaya başladı. Sonra gelsin çılgın partiler bolca alkol ... Gençken bünye buna bir şekilde dayansa da ilerleyen dönemde kariyerim ister istemez düşüşe geçti. O dönem çalıştığım antrenörüm ve menejerim Mr. Mojo’nun kariyerimde ki etkisi yadsınamaz. Maça çıkarken ümidim olmasa bile onun verdiği taktikler bir çok kez maçı kazanmama sebep oldu. Sonrasında benim kariyerim düşüşe geçerken o da bu hayatı bırakıp hayalini kurduğu hayatı yaşamak üzere deniz kenarında bir balıkçı köyüne yerleşti. Belki benim de yapmam gereken buydu ama insanın doğasında ki hırs çabuk sonlanmıyor.

Çıktığım her maçta vücuduma aldığım darbeler daha da canımı acıtsa da durmadım. Özellikle de basının “büyük beyaz” adını taktığı genç boksörle maçlarım medyanın büyük ilgisini çekti. Gençti, alaycıydı, güçlüydü ve galiba en önemlisi tarzı benimkine çok tersti. İlk maçımızda onu yensem de sonraki maçlarda beni adeta hallaç pamuğu gibi atacaktı. Basın artık palyaço yerine “büyük beyazı” konuşuyordu. Ben ise kariyerimi sürdürmek adına batakhane tarzı ufak kulüplerde dövüşmeyi sürdürdüm. Sonra bir gün eski bir dostum bana geldi ve artık bırakmam gerektiğini yoksa bir gün ringde öleceğimi bana  kibarca anlattı. Haklıydı sporu bıraktığımı açıkladım, arkadaşım gibi bir balıkçı köyüne gitmesem de kendi küçük dünyamda elimi ayağımı çekip spordan uzaklaştım. Maalesef bunda da başarısız oldum. 15 ayın sonunda kendi küçük dünyamı yerle bir ederek boksa döndüğümü açıkladım. Dinlenmek kariyerime iyi gelmişti. İlk çıktığım maçlarda yıkıp geçiyordum ortalığı. Bir iki ay sürdü bu ... Sonra birgün antreman yapmak için uzun uğraşılardan sonra “büyük beyaz” a ulaştım. Tekrar o küçük kapalı dünyama dönmek istemiyordum ama maçtan maça koşasım da yoktu. İddalı bir rakiple hayatım boyunca antreman yaparak mutlu olabilirdim. Kibarlık etti ve antremanlara başladık. Ama sporcu hırsı burda da kendini gösterdi birgün antreman sırasında yumruklar çığrından çıktı ve her ikimizde ağzımız burnumuz dağılmış bir şekilde tamamladık antremanı. Onun önünde bir kariyeri vardı ben ise emekli bir boksördüm. Bu böyle devam edemezdi ve bitti.

Aradan 3 ay geçmişti ki dayanamadım tekrar antremanlara başlamak için onu aradığımda daha güzel bir teklifi olduğunu jübile için bir maç ayarladığını bütün basına haber vererek bunu bir şova dönüştüreceğinden bahsetti. Her ne kadar buna hazır olmasam da kabul ettim.

Ve bugün... Maç vakti geldiğinde gongun çalmasıyla birlikte saldırdı. Sağlı sollu kroşeler her yanımdaydı... Suratımı korurken kaburgama aldığım darbe 1 saniye sonra burnumun kırılma efektiyle birleşti. Daha ilk raund da perişan hale gelmiştim. Kendisinden merhamet dilesem de umursamıyordu beni. Hakemin araya girme çabası bile nafileydi seyirci desteğiyle parçalıyordu adeta. Yaş farkıyla birleşen hırs ve öfke yıkıcı olmuştu üzerimde. Son olarak bir sağ kroşe suratıma geldiğinde gözlerimin karardığını hissettim, yere düşerken ayağa kalk orospu çocuğu işim bitmedi daha seninle diye bağırıyordu ...

Gözümü bir daha açtığımda hastanedeydim. Kolumda bir serum, kaburgalarım sargıda, suratımda bir alçı. Mumya filminden fırlamış gibiydim. Ağzımı açıp su istemek için seslenmeye çalıştığımda boğazımdan sadece bir hırıltı yükseldi. O an gerçekten yanlız hissettim kendimi. Ne derler tek başınıza doğarsınız tek başınıza ölürsünüz doğanın kanunu. Beynimden tam bunlar geçerken bir el ağzıma su uzattı. Dönüp baktığımda büyük beyazı gördüm. O suratımı darma duman eden yumruklar sanki onun eli değilmiş gibi bana su uzatıyordu. Hırıltılarımın arasından sadece neden diye bir fısıltı yükseldi. Hiç oralı olmadı, sen benim canımı çok yaktın zamanında fark etmesen de galiba ödeşme zamanıydı. Ödeştik mi bilmiyorum ama kırıkların iyileştikten sonra salona bekliyorum antreman için .

Sonra arkasına bile bakmadan çıktı odadan ışığa doğru yürüdü bense gözlerimi kapatıp karanlığa doğru yelken açtım...

HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR


Ne kadar sinir bozucu bir başlık değil mi ...

Bazen gerçek olduğunu bildiğimiz doğruları duymak hoşumuza gitmez. Aynen Zincirlikuyu Mezarlığının her önnden geçişimde mezarlığın girişinde bulunan “Her Canlı Ölümü Tadacaktır” cümlesi gibi. Evet hepimizin bir gün öleceği gerçek olsa da biz bunu ne kendimize, ne sevdiklerimize, ne de yakınlarımıza asla yakıştıramayız hiçbir zaman. Oysa ki doğanın dengesi buna bağlıdır ve dengenin bozulmaması gerekir. Bu konuda mutabık kaldıysak konuyu erkek & kadın ilişkisine bağlama zamanı geldi demektir.

Yaşamda olduğu gibi ilişkiler de kendi içerisinde hassas dengelere dayanır. Dengeyi sağlayan unsurlardan bir tanesi bile zarar görse uzun ya da kısa dönemde domino efektiyle binayı ayakta tutan temellerin sırayla yıkılması çok uzun sürmeyecektir. İlişkinin ilk dönemlerinde herkes fazlasıyla dikkatlidir, sahte gülücükler, her adımı yüz kere planlayarak atma ve ilişkinin tazeliğinin heyecanı bir sürü konuyu geri plana atmanıza olanak sağlar. Aşk denilen şeyin özüde bu sanırım... “Kısmi beyin felci”

Oysa ki daha ilişkinin başında herkes herşeyin her zaman farkındadır. Maalesef ki bu konular hep o ilk domino taşının devrilmesinden sonra “ben zaten biliyordum böyle olacağını” sihirli cümlesiyle başlayan ve sonu gelmeyen tamamlayıcı cümleler eşliğinde devam edene kadar görmezden gelinir. Peki bu kadar konuya hakim olup bilmemize rağmen neden her seferinde aynı yanılgıya düşeriz. Cevabın sadece aşk olduğunu düşünmüyorum bu noktada. Sanırım insanın en büyük zaaflarından olan umut daha önemli bir faktör. Bazen birisinin elini tutarsınız ve sizden daha özel kimse yokmuş gibi hissedersiniz. Ama halbuki bilinç altınız o kişiyle daha önce yaşadıklarınız ve onunla ilgili bildikleriniz hakkında alarm vermektedir. Siktiret dersiniz bu sefer farklı olacak herşey. “Umut” edersiniz ... Hayata bağlanmak için güzel bir histir ta ki gerçeklerle yüzleşene kadar. Bu sürenin geleceğini bilen insan o aradaki süreye doyasıya yaşamak için varını yoğunu ortaya koyar, sadece bu çırpınış bile ilerde çekilen acıyı ikiye katlayacaktır. Hayatınızın en güzel sevişmesini , en güzel tatilini, en güzel yemeğini, en güzel boş boş oturulan 2 saatini bile bu kısacık süreye sığdırabilirsiniz. Çünkü aynen karşınızda ki kişi gibi biteceğini bildiğiniz için herşeyinizi adamışsınızdır o anlara.

Sonra birgün o an gelir ve ilk domino taşı yıkılır. Sebep ya da konunun ne olduğu önemlidir. Sadece iki tarafta bilir ki ordan geriye dönüş yoktur. Bataklıktan çıkmaya çalışmak gibi çabaladıkça daha çok dibe çekilir insan. Acı verir her iki tarafa da , kırgınlıklar yaratır, intikam duygusunu tetikler ... Her iki tarafta suçu birbirine atar. Oysa ki ortada ne suç ne de suçlu vardır. Sadece zamanı gelmiştir ve birşey sebep olmuştur ilk domino taşının devrilmesine. Olması gereken olmuştur aslında. Çünkü insanlar ne kadar değiştiğini idda etse de asla değişmez. Hepimizin karakteri daha ortaokul yıllarında şekillenir ve olgunlaşma adı altında yıllar içinde biraz baharat eklenerek ana yemeği oluşturur. Ama kullanılan sos ne olursa olsun ana malzeme neyse odur. En iyi ahçı bile soslarla bunu bir yere kadar farklı bir şekilde sunabilir.



Başa dönücek olursak evet her canlı gibi biz de ölümü tadıcaz , kazık çakmaya niyetimiz yok bu dünyaya. Ama en azından yaşadığımız süre içerisinde insanları kırmadan mutlu olmaya ve etmeye çalışalım maskeler takmadan. Neden mi bunu söyledim, en son dibe vurduğumda kendimi rahatlatmak için yeni bir  dövme yaptırdım ve o  an farketmesem de şu an anlıyorum ki :

 “Vücudunuzda taşıdığınız dövmeleri siz seçersiniz ama ruhunuza kazınan dövmeler sizi seçer”


İÇ SES


Havalar ısınıp tatil dönemleri yaklaştıkça sevgililer arasında bir tatil krizi ufaktan patlak verir. Nereye gidilecektir ? Kalınacak otel hangi standartlarda olmalıdır ? Gece nereye gidilmeli . gündüz hangi beach’te güneşlenilmelidir ? Bu tatlı sürtüşmeler genelde tatile gidildiği anda yerini keyifli dakikalara bıraksa da bilinç altında yatan bazı soru işaretleri her zaman olacaktır. Bugün biraz bunları inceleyip sizlerin iç sesiniz olmak istedim.

Öncelikle bir konuda anlaşalım ki kadın ve erkek gerçekten yanyana yaşaması en zor iki varlık. Bu iki varlığı tatil gibi eğlenceli bir aktivite içerisinde bile uyumlu hale getirmek zor . Öncelikle algılar çok farklı. Tatile gittiğimiz ilk an sevgilimle aramızdaki bir diyaloğu anlatmam yeterli sanırım. 10 saatlik keyifli bir yolculuk sonrası kalacağımız yere gelmiştik. Yol boyunca her daldan müzik dinlerken yolculuğun son bir kaç saati klasik müzik eşliğinde geçmişti. Otele girip valizler yukarı çıkartılırken birer kadeh şarap alıp anın keyfini çıkarmaya başladık. Tam o anda sevgilim dönüp bana baktı ve tüm şirinliği ile canım bak Bizet (bkz. Carmen)  çalıyor dedi. Peki bu noktada odun Türk erkeği olarak tereddüt bile etmeden benim cevabım ne oldu !!! Bize çalıyo tabi aşkım başka kime çalıcak ki ??? Suratında ki dumuru görmenizi isterdim :P

Peki herşeyin çok iyi gittiğini varsayarak kalıcak yeri seçtiğiniz ve odaya yerleştiğinizi varsayalım. Tam bu noktada her iki taraf içinde kabus olabilecek bir durum alttan alta ortaya çıkmaya başlar. Bilindiği üzere aynı evde yaşanmadığı sürece sevgililer arasında yazılı olmayan bir anlaşma vardır ki kimse birbiri yanında tuvalete gidip sıçamaz. Hadi hadi kabul edin ama kimse sevgilisini o o kötü ses efektleri ve kokular içerisinde hayal etmek istemez ... Ama konu tatilse ve kaldığınız otel ağaçtan yapılmış odaları ve cam kapıya sahip bir butik otelse o kaçınılmaz an eninde sonunda gelecektir. İki taraftan bir tanesi kıvranmaya başladığında şu tarz diyaloglar kaçınılmazdır  “Sevgilim odada su bitmiş aşağı inip alırmısın ? ya da sen havuza in ben odada birşey unuttum hemen alıp geliyorum “  ...  Evet konu ne kadar boktan olsa da ilişki içerisinde önemli bir virajdır bu, aslında geçtim ilişkiyi one night stand ler de bile hatun gitse de gönül rahatlığıyla tuvalete girsem diye beklediğim çok olmuştur J

Neyse becerikli insanlar olarak bu krizi yönetebildiğinizi umuyorum ve sırada ki konumuza geçiyorum. Tatil beklentileri ... Herkesin tatilden beklentisi farklıdır aslında bir kişi bütün tatil ordan oraya koşturup gezmek isterken diğeri saatlerce güneşin altında yaymak isteyebilir. Böyle bir durum ile karşı karşıya kalırsanız arkanıza bile bakmadan tatilin sonunda sevgilinizden ayrılın. Ufak gibi görülen detaylar hayatın akışı içerisinde sizi çok yoracaktır. Ne demişler insan insanı tatilde tanır. Gönül rahatlığı ile bu klişeyide yazıma kattıktan sonra gelelim tatilin ikinci bombasına. Yolda giderken gördüğümüz kirazlara dayanamayarak  almış ve yol boyunca anca yarısını yiyebilmiştik. Odaya yerleşmenin paniğiyle kirazlar arabada unutulmuş ve denizden dönerken odun Türk erkeğinin aklına düşmüştür. 90 derecelik bir yokuş kan revan içerisinde çıkılmasına rağmen adam kadına dönüp dönüştede kirazı alıp buzdolabına koyalım gece soğuk soğuk yeriz gibi gayet masum !!! bir cümle sarfeder. Kızın tepkisi ise muhteşemdir “ooooohhhhh paşamın içi yandı gece gece bi kirazı eksik kaldı “. Evet çift olarak tatile gidildiyse ve hava kararmaya başladıysa bilinçaltı seks konusunda düşünmeye başlar ve bunu size hatırlatır kirazlı ya da kirazsız J



Bu noktada 2 değişik senaryomuz olacaktır. Tatile çıkana kadar hiç beraber olmamışlar ya da zaten hali hazırda keyifli bir seks hayatına sahip olanlar. İlk gurup için iş çok zordur. Ne zaman olacak ya ilk gece istemezse ya olduğunda ikimizde keyif alamazsak ... Gerçekten stresli bir durumdur. Çünkü kötü gittiği anda yapacak bir şeyiniz yoktur seve seve o tatili beraber gittiğiniz kişiyle geçirecek ve hamlenizi anca tatil dönüşü yapabileceksinizdir. Stresi yenmek için alkol alıp kusanlar ya da çok sarhoş olup ne yaptığını bile anlamadan bayılanlar , sözüm size ilk geceyi böyle atlatsanız bile ertesi gece de yanınızda aynı kişi olacağı için çok başarılı bir çözüm sayılmaz. En kötü ihtimalle odun Türk erkeği olarak gözlerinizi kapayın vazifenizi yerine getirin :P

Peki işleri zaten yolunda gittiği bir çiftseniz tatilde gece sizleri neler bekliyordur. Bir kere odaya girer girmez çok hızlı bir fizibilite yapılır, sevişmek için uygun noktalar belirlenir ve tatil süresince bunların keyfine varılır. Kapıya gelen temizliçiye sevişmenin ortasında bile olsanız nasıl normal bir ses tonu ile daha sonra gelmesi gerektiği söyleniri uygulamalı olarak öğrenirsiniz. Güneş sonrası sürülen kremlerin hayatınızı nasıl güzelleştirdiği gibi güzel detaylar yakalarsınız. Kısacası sizler için hayat çok güzeldir. Peki sizler için işler bu kadar güzelken vücudunuzun içerisinde neler olmaktadır. Gelin bu noktada odun Türk erkeğinin metabolizmasının iç sesi olalım. Bakalım neler oluyor orda ...

-        " Komutanım bu hayvan yine coştu. Gece zaten durmak bilmediği için bütün sperm rezervini tükettik nasıla bu hıyarın sabah hali kalmaz diye.Ama şimdi yine kalp atışlarında bir hızlanma bir adrenalin salınımı hissediyoruz.
-          Valla istifa edicem. Bu ne kardeşim alt tarafı sevgilisiyle tatile geldi pezevenk. Tavşan diil ki bu insan sürekli sürekli nereye kadar !!!
-          Haklısınız ama bir emir vermeniz lazım , bu hayvan gaza gelince üçten önce durmak bilmez.
-          O ne demek ? Bir kere neyine yetmiyormuş
-          Valla tanıdık artık başlayınca durumuyor efendim. Korkumuz bayılıp kalacağı yönünde. Rezil oluruz.
-          Bayılsın pezevenk. Bak ağzımıda bozdurdu. Durum raporu verin bana kaç atımlık barutu kaldı?
-          Maksimum 1 efendim. O bile şüpheli.
-          Radikal bir karar alıyorum. Bölün üçe ...
-          Doğaya karşı mı gelicez ... Hayır hayır bu olamaz
-          Bölün dedim idareli kullanmayı öğrensin pezevenk" 

Siz iz olun iç sesinizi dinleyin arada. İç seslerin hepsi bu kadar anlayışlı olup rezervi üçe bölmeyebilir ;) Tatile gidip dönenlere sabır, henüz gitmeyenlere de bir an önce gidip güzelce dinlenip eğlenmesi dileğiyle ;)

SEKS & ANNE SÜTÜ


Bilimsel olarak kanıtlanmasa da biz erkeklerin göğüslere olan düşkünlüğünün bebeklikten kalma içgüdüsel bir alışkanlık olduğu yadsınamaz sanırım.  Bebekken hayatta kalma içgüdüsüyle sarıldığımız ve emdiğimiz o kutsal objeler yaş ilerledikçe farklı bedenler de farklı ebatlar da bizim ilgimizi çekmeye devam eder. Kimi erkek için büyük göğüslü kadınlar hayatın anlamıyken kimisi içinde küçük olanlar vazgeçilmez olabilir. Zevkler ve renkler tartışılmaz , herkese saygım sonsuz. Ama bugün aklımda ki konu hayatın ikilemlerine seks ve göğüs ekseninde farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak.



Şöyle bir sahne düşünün , barda çok hoş bir hatunla tanıştınız ve geceyi noktalamak için eve geldiniz. Herşey güzel gecenin devamı daha da ateşlendi ve hooooppp bir anda yatakta buldunuz kendinizi. Ufak ufak ortam ısınırken bebeklik içgüdüsü hatun kişinin göğüsleriyle yakın bir ilişki içine girdiniz ve günün süprizi dudaklarınızda süt damlaları !!! Hatun kişi biraz daha mahçup bir şekilde hala bebeğini emzirdiğini söyleyip kızardı ama sizin de geceniz o dakikadan itibaren toplanmaz bir noktaya geldi. Çok hayal ürünü gibi gözükse de her zaman başınıza gelebilecek bir durum. Dışarda bebeğini emziren bir anne gördüğünüzde ne kadar kutsal bir an dediğiniz durum yatakta ateşli bir gecenin başında meydana gelirse can sıkıcı olabilir.

Peki o zaman kutsal objeler ve seks arasında ki o ince kırmızı çizgi nerde başlayıp bitiyor ?

Fetişleri konuya dahil etmezsek her erkek bilir ki kadın göğüsü ana fikir de bebeğini beslemek için dizayn edilmiştir. Bunu bilmemize rağmen kadının yanında bebeği olmadığı sürece derin bir göğüs dekoltesi bize sadece seks çağrıştırır. İnsan beyni karmaşık olmasına rağmen biz erkekler aslında oldukça düz olarak programlanmış canlılarız. Bu yüzden de beklentinin dışında ki durumlar eski windows hata ekranı gibi mavi ekran vermemize sebep olabiliyor...  Peki bu gibi beklenmedik durumlar ile karşılaştığımızda farklı erkek tiplerinin ne gibi davranışlar sergilediğine bir göz atalım :

-          Panik : Süt dudaklarına geldiği anda çığlık atarak yataktan uzaklaşır. Bir daha seksten hiç zevk alamayacağına dair anlamsız bir panik atak yaşar, kadınların ne kadar kutsal varlıklar olduğunu sürekli tekrarlayarak hatunun evini terk eder.

-          Obsesif : Sütten fazla emerse bebeğe kalıp kalmayacağından endişe duyar ve gece başlamadan biter.

-          Manik : Sütün kendisinde bağımlılık yaratmasından endişe duymaya başlar ve hayatı boyunca yeni bebeği olmuş kadınları arzulamaktan korkar. Sonuç iktidarsızlık !!!

-          Cool : Bozuntuya vermeden konuyu başka bir yöne çekmeye çalışır. Göğüslerden uzak durmak için doggy style ın favori pozisyonu olduğu konusunda hatunu ikna eder.

-          Duygusal : Sütün tadını alır almaz çocukluğuna döner, evde düzenlenen altın gününde eve gelen annesinin arkadaşlarını ve bir dolu kadının olduğu o puslu anılar aklına gelir. Sonrası mı ... Hatunun becerisine göre güzel bir gece ya da facia olarak devam edebilir. Kandırılıp konuya döndürülmesi kolaydır.

-          Hardcore : Sütün tadına bakar , hangi alkolle güzel gideceğini düşünür ve konuya kaldığı yerden devam eder. Konu seks ise detaylarda boğulmaması gerektiğini çok önceden öğrenmiştir..

Konuyu toplamam gerekirse 2 sene sonra ilk yeni yazım bu yüzden herkese içkiler benden ... Biberonlarınızı bardan alabilirsiniz ;)

DERİNLİK SARHOŞLUĞU


İçkiyle dibe vurmanın bir açıklaması var mı acaba hayatta ?

Bazen düşünüyorum da sanki ertesi güne yeniden doğabileceğimizi kanıtlamak istercesine içiyoruz gece çıktığımızda. Adeta bir başkaldırı , insanın kendiyle olan mücadelesi. Ve geçenlerde farkettim ki bu savaşı kazanmak için sizi hayata tutan bir adrenalin olması şart ...

Geçtiğimiz Cuma her zamanki gibi ailemizin barına gidip bir şişe sex on the beach ısmarlayıp elimde şişe içmeye başlamıştım ki lise dönemlerinde beraber şişenin uzun uzadıya dibini gördüğüm en yakın dostum karısından izin alıp geceyi paylaşmak adına yanımıza geldi. Gırgır şamata derken şişeler havada uçuşmaya başladı ve 2 saat sonra arkadaşım evine dönerken biz içmeye devam ediyorduk. Ve sonra sabah oldu, eve nası gelindiği zor bela hatırlandıktan sonra ağızda ki sarımsak kokusu gecenin son noktasının Kızılkayalar olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Uyanıldı hayata yine gol attık bak hala yaşıyoruz coşkusuyla duş ve kahve süreci atlatılırken telefonum çalıyordu ve karşımda arkadaşımın eşi vardı.

Sesi titriyordu konuşurken sadece kocama ne yaptın diyebildi ki ben hala anlamaya çalışıyordum. Gecenin özeti arkadaşım için pek parlak sayılmazdı. Dönüş yolunda taksiyi 3 kere durudurup kusmuş, eve gelip yatağa kusmuş sonrasında da sabah doktor eşliğinde serum kokteyliyle kendine gelmeye çalışıyordu J Bu hayat ona artık çok uzaktı ve sistem onu uyarmak konusunda gerçekten acımasız davranmıştı ... İnsanın korkuları ve değer verdiği şeyler arttıkça hayatın uyarıları daha acımasız oluyordu. O karısının ve sevgili kızının yanına dönüp zaten jübilesini yaptığı bu hayata bir kez daha son noktayı koyarken biz gece tekrar ne yapacağımızı planlamaya başlamıştık bile. Çünkü yaşamla olan savaşımız devam ediyordu, son noktada mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu bu savaşta kendimizi ona ispatlamak adına dibi göreceğimiz gecelerimiz vardı .

Konumuzun başlığına dönelim, maalesef hayatta da dibi görme esnasında saçmalamaya başladığımız hayatımızı keyifli kıldığını düşündüğümüz bu anlar dalışta vurgun yiyen bir dalgıçın son anlarından farklı değil. Dibe gittikçe halisünasyonlar eşliğinde çok eğlendiğimiz ve hiçbirşeyi takmadığımızı herkese ispatlamaya çalılşırken büyük resmi kaçırıyoruz belli noktalarda. Anı yaşamak, kimseyi takmamak, deli gibi içmek sıçmak takılmak , her gece başkasıyla seks her erkeğin hayali gibi dursa da aslında çok önemli şeyleri yok ediyor hayatımızla ilgili ... Unutulan bir nokta var ki bu saydıklarım her hafta rutine girmeye başladığı zaman aslında keyif almaktan çok yapmak gerekli zihniyetiyle dibe doğru bir kaç kulaç daha atmamızı sağlıyor . Sonuç kısa vadede büyük şamata uzun vadede gelsin xanax gitsin depresyon ...

Peki hayatım aynen üstte anlattığım gibi tam gaz giderken niye mi bunu sizlere itiraf etmeye karar verdim. Sanırım karma denen şeyin varlığına  “my name is earl” dizisinde olduğu gibi inanmaya başladım bir anda. Hayatımın zor bir döneminden yeni çıktığım şu dönemde dibe doğru kulaçlarımı atarken daha önce dipte karşıma çıkan bir beyaz köpekbalığına rastlamamın bu ruh halimde etkisi büyük. Geçmiş zamanda o dişlerini bana geçirip kanımı akıtmak isterken bende korunma içgüdüsüyle az zarar vermemiştim ona. Diplerde hayat zordur kazananı olmaz bu tür kavgaların her iki tarafta yara alır ve devam eder. Ama unutmak zordur insan hayatında büyük beyaz ile çok az karşılaşır, en az dibe vurma korkusu kadar büyüktür insan bünyesinde yarattığı endişe , öfke ve hayranlık duygusu.



Yıllar sonra tekrar onunla karşılaşmak zor oldu dalgıç için. Önce sessizce birbirlerini tarttılar karanlık suyun içinde. Birbirlerine diş geçirmeye çalıştılar ve sonra birbirlerini özlediklerini farkettiler.  Suyun dibinde el ele tutuşmak zor olsa da içki bazen herşeyin ilacı olabiliyordu. Hikayenin sonu nu mu soruyorsunuz ???

Sonu olması için önce hikayenin yazılması gerekli sanırım bunun içinde cesur olup bazı adımlar atmak gerekli. Zor ve keyifli olan aslında sarhoş olmadan da ne kadar cesur olduğumuzu bu adımları atarken keşfetmeyi başarabilmek  ...

SERSERİ MAYIN


2 – 3 gündür ağzımda Athena’nın yeni single’ı “Serseri Mayın” ın nakaratı dilimde ...

“Bir sevgilim olsa giderim balayına ooo balayınaaa , ah bir de bekarsam giderim alayına giderim alayınaaa ...”



Aslında biz erkeklerden ziyade kadınların bize yakıştırdığı türde bir nakarat bu. Her ne hikmetse biz erkekler yaşlandıkça üstümüze bir huzur çökerken kadınlarda hormonal dengelerinin şaşmasından sanırım baskıcı ve kuşkucu karakterler haline geliyorlar. Sonra huzur için gelsin yoga gitsin reiki.

Oysa 20’li yaşlar ne güzeldir dert yok tasa yok; one night stand’ ler havada uçuşur , bağlanmak yok , ciddi ilişkiler yok , gelecek kaygısı yok ... Hippie’lerin sonu da böyle gelmişti zaten 70’lerin çiçek çocukları 80’ler le birlikte kapitalizmin en güçlü savunucuları haline geldiler. Biz erkeklerde sanırım 30’u devirdikten sonra değişiyoruz. Ama ne var ki kadınlara bu değişimi anlatmak imkansız. Onlar hala sizde o enerjik, haylaz 20 yaşında ki erkeği görüyorlar ilerlemiş yaşınıza rağmen. Oysa ki ilerlemiş yaş ile beraber birisine sarılıp uyuyabilmek bazen her şeyden daha anlamlı olabiliyor .  Ya da zamanın da yaptıklarını görenlerin bile “Yok yok olmaz Mojo’nun ortasında da bu yapılmaz kesin alkolü çok kaçırmışım bu gece halisünasyon görüyorum” denilecek hayatlar sürenlerin şimdi telefonda oğlunun sesini duyduğunda gözlerinin içinin gülmesini başka birşeye değişmeyeceğini görmek hayatın bize bahşettiği güzelliklerden ...

Evet büyüyoruz, hatta ve hatta orta yaş krizine doğru emin adımlarla ilerliyoruz bile denilebilir. Artık yastığa başımızı koyduğumuzda Samantha Fox’un göğüsleri yerine iş, kariyer , aile de ki sağlık sorunları gibi şeyler geliyor maalesef aklımıza. Tek tesellimiz ise geçmişe dönüp yaptığımız ya da yapmadığımız hiçbirşeyden pişman olmamak olabilir. Kendi adıma huzur bulabildeğim tek nokta bu sanırım hayatta. Aklıma ne geldiyse yaptım, hiçbirşeyi ertelemeden, aklımda kalmadan yaptım. Bir kısmı için çabaladım, bir kısmı için şanslıydım ama öyle ya da böyle istediklerim hep oldu. Tek bir şey hariç, asla ama asla bir ilişki insanı olamadım.

Ne zamanki bir ilişki için herşeyi düzgün yapmaya çalışsam ilişkinin döndüğü ve düşüşe geçtiği an o an oldu. Herşey düzgün olsun hiçbir sıkıntı olmasın diye geleceğe dönük yaşamak istediğimde hep anı kaçırdım. İnsan aynaya bakıp kusurunu kendine itiraf edebilse bile bu her zaman işleri yoluna koymaya yetmiyor. Sanırım insan kusurlarıyla yaşamayı öğrenip bazı şeyleri fazla zorlamamalı ...

Neyse uzun zamandır yazmıyordum karamsar bir yazı da olsa bi yerden geri dönmek lazımdı. Şimdi zaman bi duble jack alıp biraz tilt oynama zamanı. Söylemiştim sanırım şanslı bi adamım ben kaç kişinin evinde zor zamanlarda kafasını dağıtmak için tilt bulunur ki ;)

OTEL ODALARI


Sizler de benim gibi iş için çok seyahat edenlerdenseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsanız; en gösterişlisinden, en bol yıldızlısına, en butik otelinden, en pansiyonuna , en herşey dahilinden, en mecburiyetten kalınan orta sınıf oteline ... Otel odaları ve hikayeleri ...

Aslında ilk bakışta her otel odası birbirine benzer gözükse de yaşanmışlıklarıyla bambaşka hikayeler anlatırlar onlara kulak verdiğimizde. İnsanlara benzerler, hatta orospulara ... Güzelce süslenmiş kusurları gizlenmiş orospulara ...
  



Yine yapmamaya söz verdiğim şekilde girdim konuya çok ciddi bir başlangıç oldu. Peki sil baştan yapalım nedir beni otel odalarından nefret ettiren anlatayım. Bir çok insana göre otelde kalmak keyiflidir. Odanızı tanımadığınız birisi gelip toplar, kahvaltı sabahları açık büfe olarak emrinize amadedir, akşam deseniz (hele bir de herşey dahil bir otelde kalıyorsanız) yine şatafatlı bir görsellik içerisinde her çeşit yemek önünüze altın tepsilerde sunulur. Ne yaptığınıza karışan eden olmaz, otelin klasına göre en fazla kibar bir imayla bir arkadaşınız geldi der ve odanıza yollarlar. Peki nedir bu masalsı havadan beni nefret ettiren ???

Sanırım işin bu reklamlar yönü beni kendinden tiksindiriyor. Başa dönmem gerekirse orospularıda sevmemişimdir hayatımda. Sahte gelirler, yapaydırlar, işlerini yaparlar ama söyleyin bana kaçımız yaptığı işten keyif alarak yapıyor ? Onların ki de bu hesap. Çağırırsınız gelirler, hep normalin üstü abartılı makyajları ile, abartılı hareketleriyle emrinize amade seks köleleri. Peki bu mu sizin için seks. Belli bir kalitede yaşayan insanlar için en fazla hayatlarının bir köşesine kattığı fantaziden ibarettir. Ama bunu bir hayat biçimi haline getirmek kendi yapaylığınıza hapsolmaktır benim görüşüme göre. Dünyanın en güzel orospusu yerine barda beni kesen ve o geceyi benimle geçirmek isteyen averaj bir hatun her zaman daha çekici olmuştur gözümde. Sizi ister çünkü, çıkar peşinde değildir en fazla o geceki seksin güzel geçmesini umuyordur. İşte evin huzuruda bu noktada başlar. Emek vermişsinizdir eviniz için, dekorasyonu için kafa patlatmışsınızdır, IKEA’yı gezerken gördüğünüz ufak bir aksesuardan evinizi farklı kılacak birşeyler yaratmışsınızdır. Zaman zaman dağınıklığını toplarken offf lar ahh lar çeksenizde o emeğin karşılığı oraya aitsinizdir. Oysa ki otel odaları herkese aittir. Aynı orospular gibi  parasını verdiğiniz sürece size ait olur ama memnun kalıp kalmayacağınız meçhuldür. Bu da çok önemli değildir doğrusu en fazla bir sonraki gece başka bir bedene pardon başka bir odaya geçersiniz olur biter ...

Kimseyi yargılamak haddime düşmez, bu tarz yaşamı sevenlerde oldukça fazladır. İşin kolayına kaçmak, emek vermeden sürekli yeni tadlar yaşamak. Eski bir kız arkadaşım vardı, yatakta oldukça iyiydi ve hayatı boyunca otellerde yaşayabileceğinden bahsederdi hep. Evet kesinlikle doğru tahmin ediyorsunuz sabahın yedisinde bile buluşsak suratında ağır bir makyaj olurdu, kendi doğal güzelliğinden nefret eden yalanlara boğulmuş bir seks düşkünüydü. Bir de biz palyaçolara maskeleri var derler, hayatın içerisinde ki oyuncular makyaj konusunda daha başarılı olduğu için bizim adımız çıkmış ona inmez dokuza J

Neyse nerden başladım nereye geldim, halbuki aklımda Fenerbahçeli futbolcuların otel odasında kelepçe ve kırbaçların unutulduğu seks partilerinden bahsetmek vardı. Ya da sabah deniz manzaralı bir odada yanınızda iki güzel kızla uyanmanın keyfi nasıldır anlatmak gibi...

O zaman son noktayı keyifli koyalım. Son dönem işi için gidip kaldığım otellerden birisinde gece bir arkadaşım beni ziyarete gelmişti. Kız otele girereken odamı belirtip yanında bir otel görevlisiyle beraber odama kadar refakatçi eşliğinde gelip bir kaç saat sonra beraberce odayı terk etmiştik. Sabah beraber çalıştığım patronumla beraber resepsiyonda check-out yaparken otel görevlisiyle aramızda geçen dialog onu oldurdukça güldürmüştü.

“Paranoyak Bey, gece mini bar’dan bir kullanımınız oldu mu ?”

“Hayır”

“O zaman ekstra ücretiniz x lira”

Hayatımda gördüğüm en kibar odada birisini ağırlama bedelinin ekstra olarak yansıtılmasıydı. Ama tabi ki bu patronun diline düşüp bütün yol boyunca aramızda “Ekstra var mı? Yok. O zaman x lira alayım” sohbetinin sürmesini engelleyemedi J

Not: Otel odalarına ve hikayelerine ilginiz varsa Ferhan Şensoy’un “Oteller” kitabını ne yapıp edip bulup okumanızda fayda var.



FETİŞ


İnsanla hayvan arasındaki en önemli farkın insanın düşünme yeteneği olduğundan bahsedilir. Ana mantık doğru olsa da aslında bizleri hayvanlardan farklı kılan en önemli özelliğimiz detaylarda yatan algılarımız ve kişisel zevklerimizdir.

Özünde baktığımızda düşünemez dediğimiz hayvanlar zaman içerisinde deneme yanılma yöntemiyle belli olgulara haiz olabilirler. Karnını doyurmak için bir karga ağaçtan cevizi alıp kırılması için otoyola atarken, Pavlov’un deneyinde kullandığı köpekleri zil sesinin yemek çağrısı olduğunu algılamayı öğrenmişlerdir. Peki insanın farkı nedir ?

Yine işe biz erkeklerin tarafından bakalım. Dürüst olmak gerekirse hangi erkek eteğin altından görünen jartiyerden tahrik olmaz ... Aslında gördüğümüz şey basit bir lastik ve kumaş olmasına rağmen yıllardır bilinç altımıza erkek dergileri ve porno sektörü tarafından işlenmiş olan jartiyer olgusu biz erkekleri o anda bambaşka düşüncelere itebilir. Evet her canlının zaafları olduğu gibi biz erkeklerinde konu seks olunca kişisel zevkler ve belli objeler konusunda obsesif takıntıları olması çok anormal karşılanmamalı. Bu demek değil ki fetiş olgusu her zaman jartiyer de olduğu gibi basit objelerle sınırlı kalsın. Günümüzde google da fetish diye bir aratma yaptığınızda hayalinize sığmayacak şeylerle karşılaşma ihtimaliniz muhtemel. Tutucu olmayan insanlar için bile aşırı gelebilecek görsel ve yazılar her türden meraklısını bekliyor. Peki aşırı uçları yargılamadan insanların neden belli şeylere takıntılı olduğunu kendi içimizde sorgulayalım.

Akla ilk gelen şey Freud’un da söylediği gibi çocukluktan gelen bilinçaltı dogmalar ve ergenlik çağında dayatılan öğretiler mi yoksa tam tersi halen çözülememiş olan insan doğası mı ? Nasıl her insan birbirinden farklı yapıda yaratılmışsa takıntılı olduğu noktalarda bu yaradılışın bir parçası olamaz mı ?

Tamam tamam böyle can alıcı bir konuda çok fazla ciddiye kaçtığımın farkındayım J Ama konuya basit tarafından yaklaşıp pin-up girl’ler den, Kayla Jane Dangerous gibi her türlü fetiş ortam ve objenin tanıtımında yer alan karakterlerden, sado-mazo ilişkiler, masum ayak fetişistleri gibi klasik öğelerden bahsetseydim bunun diğer yazılardan ne farkı kalırdı ...

Konuyu kendi adıma özetlersem sapkınlık derecesine ulaşmadıkça insanların erotizm ve seks konusunda açık fikirli olup hayatlarını renklendirmelerinden daha güzel bir şey olmamalı diye düşünüyorum. Hele bir de bu zevkinizi paylaşabildiğiniz bir partneriniz varsa hala niye bu yazıyı okuyorsunuz, bir an önce onun yanına gidin ve keyfinize bakın .

Not: Kız arkadaşıma ait lateks elbise verdiğimiz kurutemizleyiciden kaybolmuş. Bulanların insanlık namına bana e-mail atması rica olur. Resim ektedir J



BİZ ERKEKLER VE REGL KABUSU


Hadi ama söyleyin bana nedir bu kadınlar ve “özel günler !!!” inden çektiğimiz ...



Zaten normalde anlaşması mucizelere bağlı olan biz erkekler ve kadınlar konu onların regl dönemine denk geldiği anda daha da içinden çıkılmaz bir hale gelebiliyor. O ince nüanslar yerini sebepsiz kavga ve sorun çıkarmalara bırakırken her ne hikmetse hep biz erkekler olarak alttan alan iyi çocuğu oynamamız gerekiyor. Bugün buna karşı çıkma günüm, eğer kız arkadaşınız siz uyurken horluyosun diye kalkıp evine gidebiliyorsa biz erkekler olarak onların bu mızmız döneminde alternatif başkaldırılar da bulunabilmeliyiz. Ne demişti Bob Marley “Get up stand up, stand up for your right”

Öncelikle Türk Dil Kurumu’nun konuyla ilgili yorumuna bakalım :

regl    bk. Menstrüasyon

menstrüasyon   İng. menstruation 
İnsanda ve bazı yüksek memelilerde periyodik olarak görülen döllenmemiş yumurta ile uterus duvar tabakasının dışarı atılması. Aybaşı, regl.
BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü 1998


Peki bu memelilerin dışarı yumurta salınımları nasıl oluyor da biz erkeklerin hayatını kabusa çevirebiliyor. Biliyorum bu yazıyı okuyan bir sürü kadın işin hormonal dengelerinden, bünyelerinin şaşmasından, biz erkeklerin asla bunu anlayamayacağımızdan bahsedecek. Aslında konu biz erkekler için oldukça basit: Kadınlar bu dönemde mızmız olur, kan şekerleri düşer, çukulata ve türevi tatlı aşerirler, ilk günler sinir streslerini atmalarına yardımcı olmak için dolapta bolca apranax fort ve sakinleştirici bitki çaylarını hazır bulundurduğumuz sürece bu süreçte onlara karşı 1-0 önde başlama şansımız var. Aaaaa birde unutmadan en önemli gizli silah olan sıcak su torbasını mutlaka evde bulundurun. Bir kız regl ağrısı çekerken sıcak su torbası hazırlayıp ona getirdiğiniz anda tipiniz Fred Çakmaktaş’tan beter de olsa bir anda Hugh Grant olarak gözükmeniz kaçınılmazdır.

İlk kademeyi hızlıca atlatıp onları sakinleştirmeyi başardığımızı düşünelim sorunumuz bitti ve huzurumuza kavuştuk mu ??? Kesinklikle hayır ...

İkinci süreçte iki versiyonlu biraz daha kafa karıştırıcı süreç olan yatak maceraları başlayacak. Dişilerin bir kısmı bu dönemde bırakın seks yapmayı kafalarından bile geçirmezken , diğer kısmı da hayatlarında olmadığı kadar azgın olabilirler. Bu kan & hijyen durumunu kafaya takmayan tipte erkeklerdenseniz sorun yok, bakın keyfinize iki tarafta mutlu olsun. Ya kötü senaryo gerçekse ve bırakın kanlar içinde seksi, kolunuzdan kan aldırırken bile sizi kan tutanlardansanız !!! İşte ayvayı yediğiniz an , bir anda onu seksi bulmadığınız ve sevişmek istemeyip gözünüz dışarda başka kızlarda olmakla suçlanmanız içten bile değil. Söylemiştim size biz erkekler ve kadınların hayata bakışı çok farklı, hala inanmıyor musunuz ???

İşin felsefi yönünü bir kearda bırakıp hayatın içine dönelim. Reklamlar ... Hangi erkek sürekli televizyonda dönen Orkid, Alldays, Molped v.b. reklamları, mutsuzken bir anda kanatlı bir ped takıp hayatı toz pembe görmeye başlayan kadınlar görmekten sıkılmamıştır. Söyleyin bana ... Ben kendi adıma ultra ince tüy gibi hafif inanılmaz emici gibi özellikleri olan ped kullanan kadınlardansa delikanlı olup tampon kullanan kadınları tercih ederim hayatta ...

Bu arada hep merak etmişimdir tampon kullanan kadınlar sürekli bi tahrik durumunda olmaz mı gün içerisinde, düşünsenize toplantının en ciddi anında masada tahrik olmuş ama belli etmemeye çalışan bir kadın üst düzey yönetici, bence düşüncesi bile gayet eğlenceli J

Son olarak Lost’u hala çözememiş olsam da biz erkeklerin kadınlarlardan neden daha kısa yaşadığını çözmüş durumdayım. 2008 yılı istatistiklerine göre Türkiye'de ortalama ömür yaklaşık 72 yıla yükselirken, bu, kadınlarda 74 yıl, erkeklerde ise 69 yıl olarak belirlendi. Kadınlar vücuttan sürekli attıkları pis kan sayesinde kendilerini daha sağlıklı bir hale getirirken biz erkekler o kanı içine daha ne kadar alkol katıp kirletebiliriz çabasındayız. Bu yüzden 6 Mart’ı biz erkekler için milat haline getirip yılda bir gidip Kızılay’a kan bağışında bulunmaya çağırıyorum tüm erkekleri ...