4 Aralık 2022 Pazar

MOJO

 

Sanırım hepimizin hayatta kendine ait “mojo” ları olduğu konusunda hemfikiriz. Kimimiz fiziksel özellikleriyle çevresine büyülerken, kimileri bu işi beyini ve çenesi ile yürütür, kimisi şanslıdır hiçbir şey yapmasına bile gerek olmaz, kimisi ise her daim şanssızdır, ne yapsa olmaz.

Ben her daim çenesiyle "mojo"sunu etrafa yayanlardan oldum, şans da buna eşlik etti. Genelde hep doğru yerde, doğru zamanda ve doğru hamlede bulundum. İçinizden geçen bi siktir git bize ne bundan kısmını geçtiysek asıl konumuz olan Beyoğlu’nda bir dönem haftanın 3 gecesi takılıp müzik dinlemeye gittiğimiz mekan olan Mojo’ya dönebilirim.

Her Cuma olduğu gibi yine Circus dinlemek için en sevgili wingman’im ile önce evde içmeye başlamış, sonra ailemizin barı olan Pendor’a geçmiş, sonrasında gecenin asıl hedefi olan Mojo’ya varmıştık Circus dinlemek için. Alkolün de vermiş olduğu güven ve yetkiye dayanarak ortamın en ateşli erkekleri olduğumuza güvenimiz tam, mekandakilerin yarsını tanımanın verdiği rahatlıkla içmeye kaldığımız yerden devam ederken bir yandan da gecenin sonunu potansiyel beraber noktalayabileceğimiz adayları kesiyorduk.

Evet o zamanlara şimdiye kadar göbeğim bundan daha az heybetli ve daha gençte olsam, anlatmış olduğum özgüveni hak edecek kadar bir giderim yoktu haliyle. Boynumda o dönem çıkarmadığım tasmam, altımda bol bir Jean, üzerimde rahat bir t-shirt ile eğlenen bir insandım altı üstü. Gece ilerleyip alkol seviyemiz tamamen kontrolden çıktığında aslında güzel müzik ve eğlenmek haricinde bir hedefte kalmamıştı bünyemde, ta ki dans ederken birisinin tasmamı çektiği ana kadar.

Önce wingman’e sert bir bakış atıp, “ooolm kazık kadar adamsın yapma aq saçma sapan şakalar” desem de, arkadaşımın suratında beliren ne anlatıyorsun saçma sapan bakışını görünce konuyla ilgili olmadığını anlamakta gecikmedim. Dönüp arkama baktığımda alakasız 2 kız ve 1 erkekten oluşan küçük bir grup haricinde potansiyel suçlu görmemiştim. Kafam güzel hayal gördüm herhalde dedikten 5 dk sonra aynı şey tekrar yaşanınca sert bir şekilde arkamı döndüm ve o iki kızdan minyon olanı ile göz göze geldim.

-          Çok pardon ama neden tasmamı çekiyorsun ?

-          Bilmem hoşuma gitti sanırım.

-          Her hoşuna giden şeye böyle mi tepki veriyorsun ?

-          Düşünmüyorum genelde

Daha cümlesi bitmemişti ki dudaklarıma yapıştı, wooohoooo yine şanslısın paranoyak dedim içimden, bu ümitsiz gece de boş geçmeyecek sanırım. Aklımdan bu düşünceler geçerken kız kulağıma evim çok yakın hadi bana gidelim diye fısıldamıştı bile. Anında wingman’e dönüp evin anahtarını verip moruk sabah gelmezsem polisi ara dedikten sonra kızla beraber mekandan çıkmamız bir olmuştu sarmaş dolaş. Eve doğru yürürken kız ,ev arkadaşı bir çocuk ve onun İsveçli bir kız arkadaşı olduğunu söylemiş, rahatsız olup olmayacağım konusunda anlamsız bir soru sormuştu ki,  ben asansörü bulunmayan bu apartmanın neden en üst katında oturduğunu sorgulayıp içimden küfrediyordum duruma nefes nefese yukarı çıkarken.

Eve girdiğimiz anda gecenin çok eğlenceli olacağı belli olmuştu, evde kimse olmadığını anlayınca koridorda başlayan sevişme kızın odasında devam etmişti. Ta ki aylardan Ağustos olduğunu anlayacak kadar terleyip, odanın balkon kapısını açana kadar. O da ne koskoca bir teras ve masa vardı dışarda ve aklım bana oyun oynamıyorsa en üst katındaydık apartmanın. Adrenalinin beyni ele geçirdiği anlar çok tehlikeli, kızı alıp terastaki masaya götürdükten sonra yaşananlar çok eğlenceliydi ta ki boşalma anı sonrası bizim olduğumuz apartmanın 4 katlı olduğu ama etrafta ki apartmanların 6 katlı olduğunu anlayana kadar …

Olaydan bugüne 20 sene geçtiğini varsayarsak, bir yerden videom çıkmadığı için çok şanslıyım, ya da performansım o kadar kötüydü ki çeken kişiler yayınlamak istemedi :P

Her halükarda şuursuz yaşadığımız o günleri özlemle anarken hızla geçen zamanın bizleri olgunlaştırmak yerine, yıpratıp tahammülsüz ve yorgun ruhlara çevirdiğini hissediyorum maalesef. Dışardan çok parıltılı ve eğlenceli gözükse de hayatlarımız, içimizde binlerce yıpranmışlığı taşıdığımızı anlamıyor nedense karşı cins, her şey kendi evrenleri etrafında dönsün istiyorlar. 

Aslında kendi adıma anlaşılabilir buluyorum bu durumu, ne de olsa nick’i PaRaNoYaK PaLyAcO olan bir insandan, aşağıda belirttiğim motto haricinde ne beklenebilir ki başka …

Eat Pray Love FUCK

BoRa a.k.a. PaRaNoYaK PaLyAcO

04.12.2022

29 Kasım 2022 Salı

BACK FROM THE DEAD

Fuckkkkkkk …

O arkamda duyduğum ses motoruma bodoslama bir arabanın girmesi olmalı…

Tutabilir miyim acaba yolda ???

Sonrası film şeridi bariyerlere motorla beraber yerde sürüklenirken …

Hayatın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilsek de bu tarz bir deneyim sanırım her ruh için fazlasıyla yorucu. Kazanın detayları ile sizi boğmaya niyetim yok, yaşadığım ve önemli bir hasar almadığım için ne kadar şanslı olduğumu söylemem yeterli sanırım.

Bedenen hasar almamıştım ama ilk defa ruhum için aynı görüşte değilim. Post travma denilen kavramla işte böyle tanıştım. 1 hafta boyunca doktor, avukat, kontroller vs yi saymazsak yatıp uyumaktan başka bir şey istemedi canım. Vietnam dönüşü Amerikan askerleri gibiydim, bir level sonrası kafama kırmızı bandana bağlayıp I’m John Rambooooooo diye sokağa çıkmam olabilirdi. (Yok yok korkmayın yapmadım öyle bir şey, en azından şu ana kadar :) )

Peki nasıl çıktım bu saçma kafadan diye soruyorsanız, köklerime dönmem yeterli oldu. Geçtiğimiz Cumartesi bütün bu olaylardan sonra Beyoğlu’na gidip dostlarımla beraber vakit geçirmeye karar verdim. Ruhumu besleyen güzel bir süreç sonrası, önce dövmecime gidip içmeye karar vermem, akabinde 5 kişi 3 litre jack ve sayısız birayla taçlandırılan old school bir gece  ve sonunda bedenime kazınan “Back From The Dead” dövmesi …

Bu bir teşekkür yazısı o yüzden çok uzatmayacağım. Bu süreçte bir kez daha ne kadar çok arkadaşım ve beni seven insan olduğunu görüp, ölmememin ne kadar doğru bir karar olduğunu hissettiren hepinize teşekkürler.

Sonuç olarak “I’m back from the dead” and “so tell the girls that i’m back in town” …

Cheers  🍺

16 Ekim 2022 Pazar

MANİPÜLASYON

 

Fuck… yine kafam kazan gibi sabahlardan biri. Son bir ayıma baktığımda ne kadar şuursuz gittiğimi anca böyle sabahlarda anlıyorum. Boktan bir ruh hali, bitmek bilmeyen bir baş ağrısı ve kayıp ruhlarda bırakmış olduğum acı ile karışık keyif.

Boşuna şeytan tüyü var demiyorlar bende, ruhlarda hasar ve hazzı aynı anda bırakabilmem de bu lanetin eseri. Güzel bir dönemdeydim aslında kız arkadaş ve fuckbuddy dengesini oturttuğum kalabalık bir keşmekeşin içinde huzurlu olduğum bir dönem. Yine de puştluk yapmama engel olmayan bir dönem…

Sosyal medyada tanışmıştık onunla da, resimlerini sakladığı bir sevgilisi olan hoş bir hatundu, ilgi alanıma girmişti tabii ki. Ama sevgilisiyle aynı ortamlarda olabilme ihtimalinden dolayı kendimi bir adım geride tutup, avını bekleyen avcı misali doğru anı beklediğim bir dönemdi. Er ya da geç geliyor bu dönem, bu sebeple az kavga etmedim eski sevgililerimle ama o benim arkadaşım dedikleri çevrelerindeki erkekler için. Halbuki onlar da doğru zamanı bekleyen avcılardı aynen benim gibi, tek fark onlar giderken ben çoktan dönüyordum o yollardan. Ama tabii ki bunu hiçbir zaman anlatamadım eski kız arkadaşlarıma, onlara göre ruh hastası ve arıza ben olmuştum. Halbuki yaşanan çoğu hikâyede kötü adam bendim, bu yüzden de yorgundu artık ruhum. Neyse siktir edelim eski sevgililerimi, adı üstünde eski.

Sosyal medya geyiği bir süre sonra telefonda geyiğe, whatsapp bulaşmalarına dönmüştü kendisiyle. Ta ki bir gün başına boktan bir şeyin geldiğini hissetmeme ve bunu kendisine anlattırmaya çalışmama kadar. Önce anlatmak istemese de sırlar yabancılarla paylaşmak içindir, güvenlidir felsefesiyle yaşadıklarını anlatmaya başladı bana. Gizemli sevgilinin aslında evli olduğunu ve 7 senelik bu manipülasyona dayalı ilişkide kendisinin avdan ziyade mağdur olduğunu anladığım diyaloglara evrildi av – avcı sürecimiz. Dexter gibi benim de böyle zamanlarda önceliğim avı huzura erdirmek oluyor derisini yüzmeden önce.

7 senelik bu süreç tam bir manipülasyon öyküsüydü, detayları duydukça kızın bu kadar manipüle edildiğini görmek üzmeye başlamıştı beni. Adam hem karısı ile beraberliğini devam ettirirken, onunla hafta sonu kaçamakları yapıp, tabii ki de başka avlar da kovalıyordu. (Aslında adamın sabrını takdir ettim bende hiç olmayan bir avlanma modeli). Kızı tanıdığında fazla kilolarıyla başı dertte bakire bir kızken sonrasında mide ameliyatı ve estetikler sonucu, son dönemde ilgi çeken hoş bir kıza dönüşmüştü. Bu yüzden de bu süreçte manipülasyonun seviyesini arttırmış, kıza hayatının tek erkeği kendisinin olması gerektiğini empoze ederken, son noktada hamile bırakıp, çocuk aldırarak bu travmayı daha da derine indirmeyi başarmıştı. Planı aslında kusursuza yakınken, daha güçlü bir avcının bu oyuna dahil olabileceğini düşünmemişti sadece J

Mind games, en sevdiğim. Önce bu manipülasyonları kızın yüzüne vurarak başladım, tabii ki kabul etmek istemiyordu, ne olursa hayatının aşkıydı o adam, her haliyle kabul etmişti onu. Ama insan doğasının 2 önemli faktörü devreye girmekte gecikmedi. Şüphe ve merak …

Şüphe tetiklenip yönetilmesi daha kolay olan taraf olsa da bunu güçlendirip onu kozasından çıkaracak şey merak olacaktı. Çünkü insan doğası asla azla yetinmemiştir. Yazılarımı okuyup, konuşmalarda yazamadığım detaylar verdikçe aslında yaşayamadığı o dünyaya karşı merakı daha da artıyordu günden güne. Olay biz erkeklerden kendine dönmeye başlamıştı sonunda. Önce kendisinin bir birey olduğunu beynine kazıdım, ki sonrası çorap söküğü gibi geldi, önce erkek arkadaşının ilk hatasında ondan soğutup dış dünyaya dönmesini sağlayacak kendine karşı yapılmış olan manipülasyonları bu sefer de ben manipüle ederek yönlendirdim. 2 hafta sonra özgürdü artık, o 7 senenin intikamını almak için bütün dünyayla sevişmek istiyordu. Belki de benim tek öngöremediğim buydu, ruhu çok güzel olsa da eski kilolu dönemlerde yemeğe karşı olan açlığının bu sefer de herkese karşı olması.

Tabii ki çok güzel günah geceleri yaşadık kendisiyle, bir avcı olarak bu kapsamlı süreci yürüttükten sonra yaşanmama ihtimali yoktu bunun. Ama öngöremediğim şeyin sadece açlık olmayıp, yaşanamamışlıklar yüzünden yol yordam bilmezliği de içerdiğini görünce, gitme vakti olduğunu görecek kadar da eski bir avcıydım.

İnsanları uzaklaştırmak her zaman çok kolay olmuştur benim için, çok övünülecek bir özellik olmasa da iyi bir özelliktir. Peki bunları neden yazıya dökme ihtiyacı hissettin diye sorarsanız, özünde iyi bir insan olan o kişinin burayı okuduğunu bildiğim ve yaşananları bir de benim kalemimden okumaya hakkı olduğu için sanırım…

PaRaNoYaK PaLyAcO a.k.a. BoRa

12 Temmuz 2022 Salı

VİSKİ VE LAZANYA

 

İtiraf ediyorum büyük kıskanıyorum şu an …

Kimi, mi Teoman’ı !!!

İşin kötüsü çok da sevdiğim dinlediğim bir müzisyen de değil kendisi. Ama parçayı duyduğum an beynimden vurulmuşa döndüm, dışardan özenilen bir hayatın aslında ne kadar kederli olabileceği bu kadar güzel sözlere dökülebilirdi. “Viski ve Lazanya” sanatçının 2021 de yayınladığı “Gecenin Sonuna Yolculuk” albümünün son parçası.

Neden kıskandığıma gelirsek, tabi ki bu sözleri ben yazmadığım için deliriyorum. O kadar güzel anlatmış ki ışıltılı bir hayatın içerisinde gecenin karanlığını bir yabancı ile paylaşmayı. Aslında hepimiz yalnızız başka bedenlerde heyecan ararken, sadece anlık zevklerimizi tatmin etmeyi biliyoruz id egomuzda. Geriye kalan büyük bir boşluk, belki de kıskandığım parçanın sözlerinden ziyade huzurlu ilişkiler yaşayan eğlenen çiftler, ya da gerçekten saf bir sevgiyle paylaşılan ilişkiler. Kabul hayatlarımız kendi seçimlerimiz, yaşadıklarımızda bu seçimlerin sonuçları. Bu yüzden dipsomani, hayatımın ana fikri belki de … Bulduğun gibi sonuna kadar tüketmek hayatımın özeti, yemeğin en kalitelisi olsun, aman müzikte analog sound’un tadı hiçbir şey de yok derken konu ilişkiler olduğunda sadece seks ve sonrasında kaybolup gitmek tek bildiğim. Sadece kırdığım kalpler ve süzme orospu çocuğu olduğum söylemleri kulağımda çınlayan tınılar.

Mutlu muyum, bilmem siz mutlu musunuz, ya da Teoman mutlu mu acaba ???

Yaşıyoruz hayatın sonuna doğru bir girdap içerisinde, akıp gidiyoruz bir daha uyanamayacağımız o güne. Anılar biriktiriyoruz, dostlar, düşmanlar, dost görünümlü düşmanlar içeren kendi kaosumuz içerisinde. Şarkıda söylediği gibi Teoman’ın intiharı ve ölümü romantize ediyoruz zaman zaman bilinmeze giderken. Kah içip sarhoş olup arar mı diye beklediğimiz telefonu kaçırıyoruz, kah telefonumuzu kapatıp uzaklaşıyoruz herkesten. Yaşıyoruz bir şekilde kalpler kırarak, ahlar alarak, bazen de gönül alarak, insanların hayatına kaçış noktası olarak.

Bu sefer ne yazsam olmayacak gibi hissediyorum maalesef, yazmak istediğim her şeyi bu şarkı sözünde yazmış gibi Teoman, iki farklı bedenin birbirini kullanıp haz aleminde uzaklaşmasını gerçeklikten. Belki de bu yüzden sevişmek istiyor insanlar benimle ve sonrasında huzurlu bir ilişki bulduğunda hayatında ki yanlışı görebilmek için benim bedenimde.

Anlık bir kaçış noktası, eğlence noktası olsam da iyi bir sevgili olamayacağımı biliyor aslında hem onlar hem ben. Alışılagelmiş yılların eskitemediği bir sahne sanatını sergileyip yalanlarda boğulup bedenlerimizi tatmin ediyoruz sadece. Belki de nadir iyi olduğum konuşlardan birisi bu tiyatroyu sergilemek. Böyle söyleyince fena da gelmedi kulağıma.

Neyse boş verin beni bu sefer koyun bir duble single malt bardağa ve dinleyin bu güzel parçayı Teoman’dan. Bu seferlik söz ve müzik ondan olsun hayatlarımıza dokunan …

Viski ve Lazanya https://www.youtube.com/watch?v=nZMEiCLw7HU

PaRaNoYaK PaLyAcO a.k.a. BoRa


14 Haziran 2022 Salı

A TOUT LE MONDE

“À tout le monde, à tous mes amis

 Je vous aime, je dois partir

These are the last words I'll ever speak

And they'll set me free …” 

Megadeth’in en sevdiğim parçalarından birisinin sözleri ile başlamak istedim bu sefer. İntihar öncesi arkadaşlara bırakılmış veda sözleri ile … 

Hayat keşke Benjamin Button filminde olduğu gibi sondan başa ilerleseydi diye düşünen varsa, üzgünüm ama sizle aynı fikirde değilim. Sürprizi kaçardı hayatın, olumlu olumsuz her şeyi bilip yaşamanın keyfi mi olurdu? Bütün bu bilinmezlik ve olasılıklar hayatımızı keyifli kılan. Bir kıza baktığınızda yatıp yatmayacağınızı bilmek yerine o olasılıktan hoşlanıyoruz biz. Yoksa yatmışız kalkmışız kime ne! Anlık haz sadece, ama o anı kafada kurup elde etmek ya da edememek, insanın hayattan keyif almasını sağlayan hayvani içgüdü.

Mustaine’in yazdığı gibi veda edip herkese hayatı terk etmek de bir seçim. Oldukça bencil, oldukça içsel. Twitter’da dönen bir geyik gibi ölümden sonrasının hayattan daha keyifli olmayacağının bir garantisi mi var? :) 

Tabii ki bu bir tavsiye değil, geçmişte intihar edip bilinmeze göç eden arkadaşlarım oldu, umarım benden daha çok eğleniyorlardır gittikleri yerde.  Ama içinde olduğumuz hayatta kalmayı seçen bizler, hayatın direttiği zorlamalar ve keşmekeş içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz. Bilinmeze olan merakımız bile yeterli olmuyor bu kararı alıp yaşadığımız hayattan vazgeçmeye. Gidenler mi fazla cesur, biz mi fazlasıyla korkağız fikrim yok. Filmin sonunda hepimizin öleceği bir senaryoda olduğumuz için, öyle ya da böyle öğreneceğiz  sorunun cevabını.  

 

Ama o zamana kadar her motorcunun bildiği bir sözü söylemem lazım “Önemli olan varmak değil, yolda olmaktır.” 

Hayat denen bu yolda paralı otoyoldan gazlayıp gitmek yerine, bilmediğiniz yollara sapın, köy yollarında mis gibi çiçek kokularını soluyun, ilk gördüğünüz köy kahvesinde durup sade bir türk kahvesi için, tanımadığınız insanlara gülümseyip hayatlarında gülümseyerek hatırlanacak bir dipnot olun …

Bu da böyle bir yazı olsun içinde kendime dair çok şey olan ve aslında bana ait hiçbir şey olmayan…

PaRaNoYaK PaLyAcO a.k.a BoRa


30 Mayıs 2022 Pazartesi

KAN KOKUSU

Tanıdığım insanlar hayatlarında güzel bir şey olduğunu tanımlamak için “midemde kelebekler uçmaya başladı, ayaklarım yerden kesildi , nefes alamadım” gibi terimler kullanırken ben neden bir vampir filminde yeni bir mekana girmişim de mekanda başka bir vampir varmış gibi hissediyorum acaba?

 

Yine saçma sapan bir giriş ama geçen gün net olarak hissettiğim buydu, tam olarak. Underground bir partide hiç tanımadığı bir dişinin, kan kokusu alıp etrafıma gelip, benim de aslında avcı bir vampir olduğumu hissetmesi ve birbirini hiç tanımayan iki ruhun yüzyılların vermiş olduğu,  tanıdıklık hissi…

 

Bugün okuduğum bir yazıda insanların aslında dişi ve erkek iki ruhtan türediği ve bu yüzden zaman zaman tuhaf denk gelmeler yaşadığımızı anlatıyordu. Ben biraz daha vahşi bakıyorum sanırım, birbirini tanıyan ruhlar o ilk karşılaşmada sadece iç güdü ile çok rahat yaklaşıp heyecanlansa da , beyin devreye girdiğinde o yüzyıllardır ruha işleyen deneyimlerin aslında insanları ne kadar da birbirinden uzaklaştırıp farklılaştırdığını yüzümüze vuracaktır.

 

Ama ne olursa olsun iki vampir bir mekandaysa birbirini tanıma isteği ve çekim her zaman muhteşemdir. Sonuçlarını bilseniz bile, kendi türünüzden çok fazla canlıyla karşılaşmadığınız için heyecan duygusu daha baskındır. Tanımak istersiniz karşınızda ki yırtıcıyı, size ne kadar benzer hem de ne kadar farklı olduğunu görmek için. Yine de kendinizi frenlemezsiniz, gecenin bir noktasında dudaklarında bulursunuz kendinizi diğer avcının, kan damlar dişlerinizden ama içgüdüsel olarak iki tarafta doğalarını bildiklerini için sadece anın tadının damağında kalmasını istercesine durur. An donmuştur ama zaman akmaktadır, yaşam boyunca bu ve benzer karşılaşmalar hep benzer bitmiştir. Heyecanlı ama gerçekleri bilmenin hüznü ile. Her iki tarafta birbirini acıtmak istemez, ama illaki bir taraf o acıyı hissetme pahasına bile olsa bir kez daha görüşmek için kazık kalbinin üstünde beklemektedir.

 


 

Oysaki benzer deneyimler yaşanmıştır geçmişte, bir dolu çılgın hikaye hüzün ve öfkeyle sonlanmıştır. Yine de durmak istemez avcı, en fazla kalbine saplanacak olan kazık hayatını kabusa çeviren lanetin sonlanması olacaktır. Belki de lanet devam etse de ikili bir çılgınlık daha keyifli kılacaktır o laneti.

 

Bilinmezlik güzel olan hayatta, sınırlar koymayın kendinize, salın gitsin, yiyeceğiniz en fazla ya kalbinize ya hayatınıza atılmış bir kazık olur …

PaRaNoYaK PaLyAcO


16 Nisan 2022 Cumartesi

COVID

Hani bitmişti bu hastalık, ne güzel böbürlene böbürlene 2 senedir olmadım hayatta olmam covid diye parti parti gezip takılıyordum, bok vardı hasta olacak. Hoş aşılar sayesinde 2 günün sonunda ağır bir gripten farkı yok hastalığın, eski kız arkadaşlarım çok üzülecek olsa da yine hayattayım :P

Peki derdim bu yazıyı yazıp kendimi acındırmak mı ya da yok mu bana bakmaya gelen çapkın sinsiliği mi? Ulan bu hastalıkta o da olmuyor iyi mi? Haliyle kimse covid olmak istemiyor durup dururken yanıma gelip… E peki  niye yazıya covid diye girdim?…

Cevap veriyorum bitki çayı.

Çok saçma oldu ama bence çok komik, siz okuyanlar hiçbirşey anlamasanız da. 

Boğazım kötü haliyle, sıcak bir bitki çayı ne güzel olur dedim içimden, ve devamında manyak mısın paranoyak ne gezer sende bitki çayı, çak bi shot jack devam diye cümlenin devamını getirdim dolabı açarken. O da ne 500 çeşit bitki çayıyla göz göze geldim. Portakallı, zencefilli, mor mürverli (mürver ne aq) ve bi dolu saçma sapan çay daha. Sonra jeton düştü son ayrıldığım kız arkadaşımın eve bana çaktırmadan bitki çayı üssü kurmuş olduğu. Hoş şimdi hakkını yemeyeyim bu sayede boğazım 10 dakika önceye göre daha iyi ama aynı etkiyi jack ya da jagger ile de sağlayabilirdim sanki …

İlişki insanı olmadığımı iddia edebilirsiniz, kısmen bu konuda haklılık payınız da olabilir ama neden evim benden habersiz ele geçirilmeye çalışılıyor her ilişkide, bu konuyu açıklamanız lazım bundan bağımsız. Bitki çayı yine masum, evde bulunan seksi bir iç çamaşırı ya da toka olup yeni flörtümle kavga sebebi de olabilirdi. Hoş hatun kişi arıza yaratmak isterse bitki çayları da sebep olabilir buna, bu konuda çok başarılısınız kadınlar takdir ediyorum. Ama evimde oyun içi gizlenmiş bölümler gibi “hidden treasure" lar bırakmanız neden benim suçum oluyor. Hayır hanginize ilk sevgilim ya da yattığım ilk kız sensin demişliğim var ki … En fazla aynı gün içinde ilk kadınsın deyip onda da yalan söylemişliğim olabilir.

Ohhh beeee uzun süre yazmayınca hem kendimi hem de eski ve potansiyel bütün yeni kız arkadaşlarımı nasıl gömüp sinirlendiririm yazısı yazmayı özlediğimi farkettim. Evet sizler olmadan yazmanın eğlencesi yok. Kadınlar, erkekler, olaylar, şeytanlıklar, salaklıklar, aptallıklar, ihtiraslar, bunlar hayatı keyifli kılan şeyler benim için. Sadece bunlar değil tabii motor sezonunu açtım o da gayet keyifliydi, nispeten uslu bir hayat yaşıyorum yakın dönemde o da iyi geldi, arkadaşlarımla vakit geçirebildim yaz bir artı da buna. Polyannacılık kazanacak, yeter artık karantinası, covid'i, hayat pahalılığı , yeterrrrrrrrr



Bunları düşündükçe hayatımız daha iyiye gitmiyor, dibe çektikçe kendimizi yıpratmaktan başka bir işe de yaramıyor. O zaman ne yapıyoruz koyuyoruz götüne hayatın, keyif aldığımız içkiden bir shot koyuyoruz, fona da keyifli bir müzik, ve diyoruz ki "jusqu’ici tout va bien, mais l’important n’est pas la chute, c’est l’atterrissage."

Cheers mate,
16.04.2022


Not 1: “Hidden Treasure”: saklı hazine. oyunlarda gizlenmiş, bulunması zor oyuna etki etmeyen ama bulunca hediye objeler veren bölümlere verilen isim.

Not 2: “Jusqu’ici tout va bien, mais l’important n’est pas la chute, c’est l’atterrissage”: Buraya kadar herşey yolunda, önemli olan düşüş değil yere nasıl indiğin/çakıldığın.

La Haine filminde şöyle geçer: "bir adam 50. kattan aşağı düşmeye başlar. her kattan sonra ‘buraya kadar herşey yolunda' der, ta ki çakılana dek.”