Tekrar yazı yazmaya başlamanın en zor yanı konu bulmak
galiba. İlham perisi arada kıyak yapsa da bazen çok yoğun olup bana hiç
bulaşmayabiliyor. Tam ne yapsam ne etsem derken hayatımda girmiş ve çıkmış renkli
karakterlerden ve komik hikayelerinden bahsetmemin tam vakti diye düşündüm.
Seriye giriş “Tunç Kardeş”
İçinizden madem karakter “Tunç Kardeş” başlık ne alaka
dediğiniz duyar gibiyim ama o konu o kadar komik ki finale saklamak daha doğru
olur diye düşünüyorum.
Önce biraz karakterimizden bahsedelim. 90’ların ortasında cadde
de görebileceğiniz havalı otuzlarının ortasında ki karakterlerdendi kendisi. Bütün
kıyafetler marka, hava bin beş yüz, ama bir yandan da o havalı kabuğun içinde
eğlenmek isteyen neşeli bir insan. Hayatı boyunca ne iş yaptığını çözemediğimiz
ama hep bir şekilde cebinde parası olan, kuzeninden ödünç aldığı son model arabalar
ile gezen birisi desem az buçuk gözünde canlanmıştır sanırım “Tunç Kardeş”. O
cafcaflı hayattan sıyrılıp normal konuşma ve şamata istediğinde herkesin
yaptığı gibi onunda kaçış noktası benim evdi. Jack Daniel’s ın dibine vurup
gırgır şamata ve müzik eşliğinde az sabahlamadık kendisiyle.
Bu tarz geceler de sabaha karşı konu nasıl olduğunu anlamadan
dönüp dolaşıp trance müzik ve astral seyahate gelirdi bir şekilde.
Ballandırarak anlatmaya başlardı İngiliz bir arkadaşının kendisine öğrettiğini
çok emek harcayarak vücudunu yatakta bırakıp ruhunu astral seyahate çıkartmayı
başarabildiğini. Herşeyi abartılı mimiklerle ama öylesine keyifli anlatırdı ki
inanırdınız onunla beraber, ordaymış gibi yaşardınız o anları, ortamın o büyülü
havasını bozmak istemezdiniz. Ve o da her anlatışında yeni detaylar ekler ve
hikayesini daha inandırıcı kılmak için ufak eklemeler yapmaktan geri kalmazdı.
Hele ki o gece evde yeni bir kız varsa onu götürmek için hikayenin içine çekmek
için elinden geleni ardına koymazdı. İsminin sonuna gelen “Kardeş” ibaresi de
öyle bir gecede yapışmıştı ona. Gece boyunca darladığı kız kendisi ile işi
olmayacağını anlatmak için “Tunç Kardeş” yeter artık demiş ve tabi ki o andan
itibaren Tunç hepimiz için “Tunç Kardeş” olmuştu bile …
Gırgır şamata konularının dışında hakkını yiyemeyeceğimiz bir özelliği vardı,
gerçekten çok iyi araba kullanırdı kendisi. Kuzeninden gelen arabalar ile az
gazlamadık zamanında, meşhur Fenerbahçe stadı dönüşü ve S virajını az
zorlamadık desem eski gazcılar anlar ne demek istediğimi ;)
Gelelim asıl hikayemize, yine birgün ekibin bende olduğu ve
içtiği bir gün gelip yeni kız arkadaşını anlatmaya başladı. Kız kendisinden 5
yaş büyük sosyetenin tanınmış simalarından birisiydi. Bizim ki bir şekilde kızı
kandırmayı başarmış ve yerleşmişti kızın evine. Aralarında ki uyum inanılmazdı,
herşey mükemmeldi tek bir şey haricinde;
Kız vejeteryandı ve bizimki de ona uyum sağlamak için
vejeteryan olmaya karar vermişti. Gece boyunca bizim bununla ilgili bilimsel
!!! açıklamalar yapmış ama kendisiyle dalga geçmemizi engelleyememişti ki konuyla ilgili bir hikaye yazmak hissetti “Tunç
Kardeş”. Aslında kendisi vejeteryanlığı sağlıklı bulmasının yanında başka bir
konu için daha önemli buluyordu “OSURUK”
Valla yanlış duymadınız o gece uydurduğu hikaye şunun üstüne
kuruluydu, et yediği günlerde osuruğu kötü kokarken yemediği günlerde rahatsız
etmiyordu koku kimseyi. Uyanıkken sorun değildi balkon ya da tuvalete
kaçabiliyordu ama ya uyurken ???
Yine bütün sempatikliğiyle kendini de
inandırdığı bu hikayeyi bize satma peşindeydi. Biz fazla umursamayıp en iyisini
yapmışsın devam bu yolda dedikten sonra konuyu kapatmıştık ki, alkolün de
etkisiyle sabaha karşı mideler kazınmaya başladı. Yemeksepeti açılıp sipariş
verilmek üzere açık kokoreççi bulunup ve bana ordan bi yarımlar, iyi pişmiş çeyrekler havada uçuyordu ki “Tunç Kardeş” in sesi geldi bana da bi yarım bol acılı diye.
Ooolm sen artık vejeteryansın kokoreç yemek olur mu derken yazının
da başlığı efsane beyanat geldi “Abi tamam vejeteryanım ama kokoreç yerim”.
Ortamda ki kahkaha miktarını üst kattaki komşumuzun aşağı sopayla vurmasından
tahmin edebilirsiniz.
Kendisini görmeyeli uzun zaman oldu umarım iyidir ve umarım
okursa bu hikayeyi o da gülümser…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.