14 Haziran 2017 Çarşamba

MARTİN

Aslında güne başlarken her şey çok normaldi. Geceden kalma bir halde alkolü bünyeden atmak için hamama gitmekten daha güzel ne olabilirdi ki ? Hem yaz da geliyordu ölü deriyi atmak diye bir kavram vardı hayatta.

Giyindim, evden çıktım tam arabaya atlamak üzereyken evin önünde yerde yatan bir martı yavrusu dikkatimi çekti. Halinden acı çektiği ve uçamadığı belliydi. Bırakırsam en fazla bir kaç saat içerisin de mahallenin azgın kedilerine yem olması içten bile değildi. Bünyede hala dolaşmakta olan alkolün de etkisiyle martıyı alıp evde bakmaya karar vermem aynı şuursuz dakika içerisinde gerçekleşti.

İlk başta çok güzel gelen bu fikir 3. Günün sonunda evin her yerinde martı boku olmasıyla beraber kabusa dönüşmüştü benim için. Tam veterinere götürsem mi derken yediği yemeklerin de etkisiyle güçlenmeye başlayan ufaklık ( ki artık onun bir adı vardı “Martin” ) evin içinde ne var ne yok çarparak uçma egzersizlerine bile başlamıştı.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Martin in hayatıma büyük bir eğlence getirdiği de yadsınamazdı.  Gece evin içerisin de durup dururken benimle konuşmaya başlaması (bilmeyenler için söyleyeyim martılar çığlık atmanın yanında bla bla bla bla efektiyle çok ciddi hayat hakkında felsefi konuşmalar yapabiliyorlar) ya da uçarken bombardıman uçağı gibi kafama sıçmaya çalışması (hedefi turtturamayınca da tekrar pike ile üstüme geliyordu şerefsiz) gibi değişik anektodlar yapabilirim.

Neyse her güzel hikayenin bir başı olduğu gibi sonu da olmalıydı ki bu sonu başlatan tabi ki kız arkadaşım oldu. Yeter artık ya Martin ya ben çıkışından sonra Martin’i doğal hayatına salmak kaçınılmaz olmuştu. Kız arkadaşım da haklıydı oldum olası felsefe konuşmaktan hoşlanmazdı, Martin ile anlaşamaması çok normaldi bu yüzden, yoksa günde yerleri üç kere silmeye başlaması ve kışın buz gibi soğukta ev havalansın diye bütün pencerelerin açık olmasının bu konuyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum.



Dün gibi hatırlıyorum o anı Martin’i kucaklayıp kız arkadaşımla beraber Kadıköy sahiline götürüşümüzü. Bir haftadır beraberdik artık aileden sayılırdı Martin o kadar ortak şey yaşamıştık diye duygulanıp gözümden bir damla yaş süzülüyordu ki Martin bıraktığım gibi arkasına bile bakmadan kıçını dönüp denizde ki arkadaşlarının yanına ulaştı bile. Vay ibne dedim içimden bütün dostluklar gibi seninki de yalanmış be Martin … Kız arkadaşım da bende ki bu duygusal çöküşü hissetmiş olmalı ki yanıma sokulup”Oohhh gitti pis hayvan en sonunda evi temizlemekten kurtuldum” cümlesini sırf sinirimi yatıştırıp Martin den uzaklaşmam için kulağıma fısıldıyordu. Kadın & erkek farkı işte.

Tam o anda bir şimşek çaktı beynimde bu kadar şeyin üstüne çağırdığımda gelirdi bana Martin, gelmeliydi de o kadar şey paylaşmıştık. Bir anda sahile koşup bağırmaya başladım martılara doğru “Martinnnnnnnnnnnn … Martinnnnnnnnn…”

Önce bir martının kafasını çevirdiğini gördüm sonra uçarak yanıma geldi evet o da o kadar vefasız değildi. Bu dostlar arası duygusal an kocaman bir sarılma ile taçlanmıştı ki vapura koşan bir adamın kaşlarını çatarak “Ayıp ayıp ekolojik dengeyle oynuyorsunuz evcil hayvan mı o martı, rahat bırakın eve götürüp kesicekler mi ne ? “ dediğini duydum yanımdan geçerken. Tutamadım kendimi “Martin o evden getirdim ben onu sana ne oluyo be adam” dediğimi hatırlıyorum ki sonrasında hastanede açtım gözlerimi.

Adamın kelli felli takım elbisesi ve işe gidiyor olması bir anda onu haklı kılmış ve Martin’i tavuk döner yapacağıma inanan insanlardan bir güzel dayak yemiştim.Olsun be Martin değer sana arkadaşlıklar zor günlerde belli olur o kadar felsefe tartışmışlığımız var diye düşündüm yatarken.


Uzun lafın kısası sahilde martılara doğru Martin diye seslenen birisini görürseniz iyi davranın o adama belki bir dostu vardır uzaklarda.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.