9 Ağustos 2021 Pazartesi

BAŞKASINDA SEN OLMAK

Ne güzeldir ilişkinin başında sevdiceğinin gözlerine dalıp gitmek. Hayatının merkezine koyup, yarın yokmuşçasına sevişmek ve kaybolmak onun bedeninde. Kokusuna alışmak, teninde boğulmak … Ve sonunda acı gerçekle yüzleşmek “Başkasında Sen Olmak”

Ne acıdır bu hisle yüzleşmek. En yoğun denilen duygular, bir bakmışsınız ki karşınızdaki kişinin aynada yansıması olmuş ve sizi ele geçirmiş. Görselde sen olan ama ruhen karşısındakinin yansıması. Sorsanız bunun adı aşktır, kara sevdadır. Oysa ki büyük bir aldatmacadan başkası değildir insanın kendi içinde. Bu yüzdendir ki büyük tutkuyla başlayan aşklar genelde hüsranla sona erer. İnsanın kendi yarattığı illüzyona aşkı aynaya bakana kadardır. Bir anda bozulur o illüzyon ve kendini sorgulama başlar. Kendinden ödün vermiş iyi niyetli bir yalancıdan başkası değilsindir o noktadan sonra. Yine de o yalanı kendine tekrarlayarak bir süre daha inandırmayı denersin benliğini, oysaki biliyorsundur sonun çoktan geldiğini.

İşte o an, her şeyi tükettiğin an, aslında özgürlüğünü kazandığın andır. Bu deneyimin önemini yıllar geçtikçe anlarsın. Katılaşırsın, karşındakini daha az önemser ve bencilleşirsin. Artık başkasında sen değilsindir ama artık sen de değilsindir. Başka bir persona yaratmışsındır, acımasız, flörtöz ama aşka uzak. Kendin olduğunu zannedersin, belki de öylesindir ama mutlu değilsindir. Karşı tarafı mutlu edebilirsin, ipler senin elindedir çünkü bilincin ve farkındalığın eskiye oranla çok yüksektir. Aynı zamanda gaddarlığında o ölçüde artmıştır ama farkedemezsin. Yüzlerce bedende ararsın mutluluğu ama sadece anlık zevkler yakalarsın hayatın içerisinde. Buna da cevabın hazırdır, ben böyle mutluyum.

Halbuki ne başkasında sen olmak, ne de mutluluğu bencillikte aramaktır “Sen” olabilmek. Önce ne istediğini bilmektir bazen mutluluk, karşındakini dinleyebilmek, unutulmuş olan güzel hatıraları tekrar hayatının merkezine alabilmek belki de.

Geçtiğimiz hafta sonu çok tatlı bir misafirim vardı. Boşanma sonrası kendini çocuklarına adamış, ben anneyim içgüdüsünü hayatının merkezine yerleştirmiş ama kendi benliğini unutmuş. Geçirdiğimiz üç günün sonunda bana söylediği en güzel şey tekrar yaşadığımı hissettirdin bana demesiydi. Aldığım en güzel iltifatlardandı sanırım, yalansız dolansız sonuna kadar içten…



Bu yüzden demek istediğim şudur ki, başkasında sen olmak yerine kendi bedeninizde ve ruhunuzda siz olmayı deneyin. Belki bu sayede geçmişinize yeni yaralı ruhlar eklemek yerine aynada mutlu yüzler biriktirirsiniz…

BoRa a.k.a PaRaNoYaK PaLyAcO

27 Haziran 2021 Pazar

KAYBEDENLER KULÜBÜ

 İyi geceler sayın dinleyen sizinle yatmış mıydık ?

90’ların sonu ve 2000'lerin ilk başında Kent Fm’de ki radyo programı “Kaybedenler Kulübü” nün efsane repliğiydi. Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk bize dışardan şaşalı gözüken ama içlerinde yaşadıkları kaybeden olma ruhunu paylaştılar programlarında. Sonrasında yeni nesil onları filmlerden tanısa da (Aklıma gelmişken Kaybedenler Kulübü Yolda neden hiçbir yerde yok ???) işin özü ruhu radyo zamanlarındaydı.

Dışardan bakıldığında kültürlü, altlarında motorları, gece hayatında istediğini elde eden, yarın yokmuş gibi yaşayan 2 karakterdi. Ama ne zamanki radyoda alkolün de vermiş olduğu yetkiye dayanarak ruhlarını açmaya başlıyorlardı, o zaman neden programın isminin “Kaybedenler Kulübü” olduğunu iliklerinize kadar hissediyordunuz.

Gençtim yaş olarak onları dinlerken, bazı şeyleri özümsemek için yaş alması gerekiyormuş insanın. O zaman gülüp geçtiğimiz, “yaaaaaa bırak bunlar mı kaybedenler” dediğimiz insana dönüşmekmiş sanırım hayat ve belki de olgunlaşmak.

Bu yazıyı yazdığım günün ertesinde 45 yaşıma girmiş olucam (Kutlamalar başlasın...) . Ruhum hala ergen olsa da , binlerce ah almış olsam da, bedenime hiçbir dönem çok iyi davranmamış olsam da hala yaşıyorum görüldüğü üzere. Daha ne kadar sürer, ya da sürmeli mi sorularına cevabım yok. Çünkü dönem dönem dışardan en parıltılı hayatı yaşadığınız düşünülen bir süreçte aslında dibi görmüş oluyorsunuz.

Hayatım şu an çok benzer Kaan ve Mete’ye, o yüzden de Clubhouse’da ki kulübümün ismi “40+” olmasına rağmen başlığı hep “Kaybedenler Kulübü”. Belki gençken onlara çok özendiğim için benzer bir düşüşü aynı şaşa ile beni dinleyenlere sunuyorum bu interaktif sosyal medya platformunda. Eğleniyorum, eğlendiriyorum, yeni dostlar ediniyorum, seks hayatımı yeni insanlarla zenginleştiriyorum, hatta bu kısmı gayet açık göstere göstere yapıyorum kanalın en sevdiğim renkli simalarından Mehmet Abi’nin dediği gibi. Peki günün sonunda ne hissediyorum, derin bir boşluk…


Dünkü paylaşımlarımı görenler içlerinden ibneye bak yine Harley’ine atladı geziyor, oooo yemek yediği mekana gel, ooo kızlar da var yanında vs vs derken, beynimin tek huzur bulduğu anın o iki tekerin üzerinde giderken olduğunun haliyle farkında değiller. Ne zamanki eve dönüp beynimi susturamamaya başlıyorum, o an düşüş ve öze dönüş kaçınılmaz son oluyor. Belki de bu yüzden yüzyıllardır kullandığım nick’im PaRaNoYaK PaLyAcO, her daim dışarıya karşı o maskeyi takma ihtiyacı hissetmemden mütevekkil. Gerek duymuyorum insanların diğer beni tanımasına. Ama gel gör ki bu hep böyle olmuyor, arada pat diye karşınıza bir kadın çıkıp bütün fabrika ayarlarınızı bozabiliyor işte. Oysa ki iki tarafın da zevk aldığı bir günah gecesi sonrası ilişki isteği en son akla gelen şey olmalıdır benim gibi insanlar için. Fakat gelin görün ki aslında benim gibi insanların ilişki için olmazsa olmazıdır bu tarz bir gecenin yaşanması ve içindeki o sönmüş yanardağın derinden gelen bir kıpırtıyla hareketlenebilmesi.

Peki mutlu olmam gereken bu anda neden mi yine kendimi kulübün üyesi olarak görüp bu yazıyı kaleme alıyorum (Kalemmiş kıçıma anlat sen onu bildiğin klavyede yazıp yazıp düzeltiyorsun …) . çünkü ne zaman bu his içimde uyansa özümde bu histen ne kadar korktuğumu fark ediyorum. Diğer parıltılı hayat rolünü oynamayı ne kadar iyi biliyorsam, bu kısım da dersimi en çalışmadığım bölüm hayatımla ilgili. O yüzden ki çuvallıyorum genelde ilişki kısmında. İşte bu yüzden de “Kaybedenler Kulübü”nü her aklıma getirdiğimde çok iyi anlıyorum onları. Onlarda bilmiyordu, işin kolay kısmı olan gırgır şamata, içki, seks hayatın hızlı öğrenilebilir ve kolay adapte olunabilen gerçekleriyken, duygu kısmı yaş aldıkça sertleşen magma kabuğunu kırılması ve içine girilmesi zor hale getiriyor.

İşte bu yüzden çokta kafaya takmayın hayatı, içinizden bir şey geçiyorsa söylemekten çekinmeyin hem sizin hem kaşınızdakinin kafasını karıştırma pahasına da olsa. Bu yüzden yazıyı iki “Kaybedenler Kulübü” repliği ile bitiriyorum. Hangisi size uyuyorsa ordan devam …

“Aşık olmak anlık bir şey. Birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya başladığı, birden tüm yemeklerin, çok daha lezzetli olduğu bir an bu”

“Yine sabah olacak, yine yeni bir gün başlayacak ve ben yine öleceğim”

BoRa a.k.a. PaRaNoYaK PaLyAcO

13 Haziran 2021 Pazar

FLÖRTÖZ

“Flört

Fransızca flirt

1. isim Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki.

2. isim Birbirine duygusal ilgi duyan kadın ve erkek”

TDK’ya baktığımızda flörtün kelime anlamı olarak bunlar çıkıyor karşımıza. Halbuki daha geçen gün bir kız arkadaşım bunun hayata bakış açısı olduğunu bir ağaçla ya da hayvanla da (Evet doğru bildiniz bunu söylerken bana bakıyordu ) flört edilebileceğini söylemişti.

Tabi ki bu noktada farklı bakış açıları olsa da genel anlamda insanlar arası bir ilişki öncesi durum değerlendirme süreci olarak düşünebiliriz flörtü. Karşılıklı hamleler yapılarak tepkiler ölçülür, minik oyunlar ile ilgi ve alaka arttırılmaya çalışılır vs vs …

Keyifli süreçtir aslına bakasanız, ama bunu hayatınıza yaydığınız noktada sadece oyun olarak görmeye başladığınızda mesleki deformasyona dönüşebiliyor insafsızca. Peki flörtöz olmak dışardan nasıl algılanmakta. Kendi adıma konuşmam gerekirse, buzla örtülü bir gölde yürümek gibi. Hep ince bir çizgi var konunun bambaşka bir yöne çekilebileceği.

Son dönemin popüler sosyal medya uygulaması Clubhouse’da bana atfedilen tanım “Flörtöz” olduğu için irdelemek istedim sanırım. Genel kanı herkese mavi boncuk dağıttığım ve ne bok yediğimin belli olmadığı. Doğruluk payı var mı bu ithamın, açıkçası bilmiyorum … Hayatım boyunca karşı cinse ilgim ve şeytan tüyüm çok fazla oldu. Bu yüzden de bu tarz iletişim bana çok doğal gelse de insanların çoğu için fazlsıyla korkutucu bu tarz bir ilgi ve buna nasıl cevap verebilecekleri kodlanmamış genlerine. İşin şamatasına bakmak yerine kafadan evlilik planlarına girmek oluyor DNA kodu insanların.

Halbuki tadında flörtöz tavır, her ortamda hem ilgi çekici olmanızı ve gerçekten istediğiniz birisi varsa ona yakınlaşmanızı sağlayan güzel bir özelliktir. İlişki koçuna da bağladığıma göre hayatımın iyice boka bağladığını anlamanız lazım. Geçtiğimiz 3 aylık dönemde pandemi vs derken saçma sapan bir hastalık geçirerek hayatımı sorgulamak zorunda kaldım.

Yazılarımı okuyanların az buçuk bildiği gibi hayatı şuursuz geceler, kadınlar, seks, içki ve motor olan birisinin uyandığı anda hepsinin elinden alındığını düşünün. Haaaaah işte benim üç ay önce ki halim. Ya keşişe bağlayıp ulvi bir insan olup aydınlanacaktım ya da intihar edecektim.  Allahtan hayat benden daha mantıklı da üçüncü bir seçenek olan c şıkkını seçti benim için ve iyleştim. O süreçte de Clubhouse sayesinde sanal sosyalleşme ile hem çok iyi dostluklar edindim, hem de sanal da olsa çapkınlık serüvenlerimi flörtöz personamla sürdürebildim. (Tamam, tamam hepsi sanal olmayabilir hala o kadar uslu bir çocuk değilim)

Ve pandeminin etkisinin azaldığı bu günlerde benim de hastalığım %90 civarında iyileşmiş durumda. Ve tabi ki bunu o ekiple beraber gerçek hayatta rakı kadehlerimizi birbirine vurarak kutlayıp bu dostluğu pekiştiricez.

Diyebilirsiniz ki bundan bize ne, biz niye maruz kaldık bu yazıya …

O zaman Clubhouse’da kendi kanalım olan “ 40+” ta ki repliğimle bitiriyorum bu yazıyı :

 “Üzgünüm ama burası benim çöplüğüm ve bu yazı da onlara kendi tarzımla teşekkürüm”

Bora a.k.a PaRaNoYaK PaLyAcO

27 Mart 2021 Cumartesi

BU YAŞA KADAR GELDİK TEK CANLA

Halbuki ne kadar güzel olurdu oyunlarda olduğu gibi en az 3 canla başlasaydık hayata. En az iki saçmalama hakkımız olsaydı ve istediğimiz yaştan geri dönüp baştan başlayabilseydik hayatımıza. Belki bu sayede ham taşımızı yontarak daha iyi insanlar olabilirdik ya da başa dönüp tekrar başlayabileceğimiz güveni ile en ekstrem hayatları deneyimleyebilirdik.

Oysa gerçekte olan, sonunu bilmediğimiz bir zaman dilimine güzel anılar ve dostlar kazanıp, bunları sağlamak ve hayatımızı döndürmek için bu güzelliğin %80’i hayata ait zorunluluklara harcayarak geçirmekteyiz hayatı. Ne kadar boktan bir seçim yaptığımızın farkında bile olmadan geçip gidiyor zaman. Halbuki son 1 senedir yaşadığımız pandemi sürecinde modern köleler olarak ye, iç,seviş, uyu, beslen ve çalış olarak sürmekte hayatımız. Ruhu besleyen hiçbir etkinliğe yer kalmadı hayatımızda, nefes alan robotlara dönüştük.

Ve ben bile kara mizaha yıllarını vermiş bir insan olarak ciddi ciddi yazılar yazıyorum 1 yıllık aradan sonra :P

Oysa hala saçma sapan ilişkiler yaşıyorum, şuursuz geceler geçiriyorum ama bunları hak etmek için sağlıklı beslenmeye başladım, spor yapıyorum, işime odaklandım. Tuhaf bir şekilde hayata bağlanmasam da onu kaliteli hale getirmeye karar verdim. Bildiğin yaşımın adamı olmaya başladım ve bu beni mutlu etmesi gerekirken, olmaması gereken bir insana evriliyor gibi hissediyorum. Arkadaşlarımı özledim, hayatın içinde olmayı özledim, çıkıp dışarda sarhoş olup kör kütük eve dönmeyi özledim. Özledim ulannnnnnnnn !!!!!!!!!!! 

Maalesef tek özlediğim bu değil. Yazmadığım bu süreç içerisinde en yakın arkadaşlarımdan birisinin kaybını da yaşadım. Gece bana attığı mesajı sabah gördüğümde o kalp krizini geçirip göçüp gitmişti bile bu dünyadan. Cesedini evinden cenaze arabasına taşırken bir mobilya taşır gibi hissettim. O tanıdığım bildiğim insan değildi artık. Ayrılan ruh 12 gram mı, yoksa bizim yüreğimize oturduğu haliyle tonlarca, bilemesem de ruh ayrıldığında o kişi sadece bir mobilyaya dönüşebiliyor algınızda.

Sanırım bu yüzden her dinde toprağa verme ritüelleri törene katılan insanların ruhunu iyileştirip kabullenmelerini sağlamak için gerçekleşiyor. İyileşip iyileşmemek size ve zamana kalmış. Tek bildiğim insanlar hatırlandıkça yaşıyor. Bu yüzden öldüğün gün sürekli kendime ve etrafımdakilere söylediğim şeyi tekrar gıyabında sana da söylemek istiyorum Ulash...

 “Ölmek ne demek aq !!!”

Not: En son Fifa turnuvasını ve son maçı ben kazandığım için öbür taraf diye bir şey varsa delirdiğini biliyorum ama ruhun rahat etsin, parmağın var yok bilemesem de Fifa 21’de gelen geçen yeniyor beni için rahat olsun …