Aslında güne başlarken her şey çok normaldi. Geceden kalma
bir halde alkolü bünyeden atmak için hamama gitmekten daha güzel ne olabilirdi
ki ? Hem yaz da geliyordu ölü deriyi atmak diye bir kavram vardı hayatta.
Giyindim, evden çıktım tam arabaya atlamak üzereyken evin
önünde yerde yatan bir martı yavrusu dikkatimi çekti. Halinden acı çektiği ve
uçamadığı belliydi. Bırakırsam en fazla bir kaç saat içerisin de mahallenin
azgın kedilerine yem olması içten bile değildi. Bünyede hala dolaşmakta olan
alkolün de etkisiyle martıyı alıp evde bakmaya karar vermem aynı şuursuz dakika
içerisinde gerçekleşti.
İlk başta çok güzel gelen bu fikir 3. Günün sonunda evin her
yerinde martı boku olmasıyla beraber kabusa dönüşmüştü benim için. Tam
veterinere götürsem mi derken yediği yemeklerin de etkisiyle güçlenmeye
başlayan ufaklık ( ki artık onun bir adı vardı “Martin” ) evin içinde ne var ne
yok çarparak uçma egzersizlerine bile başlamıştı.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Martin in hayatıma büyük bir
eğlence getirdiği de yadsınamazdı. Gece
evin içerisin de durup dururken benimle konuşmaya başlaması (bilmeyenler için
söyleyeyim martılar çığlık atmanın yanında bla bla bla bla efektiyle çok ciddi
hayat hakkında felsefi konuşmalar yapabiliyorlar) ya da uçarken bombardıman uçağı
gibi kafama sıçmaya çalışması (hedefi turtturamayınca da tekrar pike ile üstüme
geliyordu şerefsiz) gibi değişik anektodlar yapabilirim.
Neyse her güzel hikayenin bir başı olduğu gibi sonu da
olmalıydı ki bu sonu başlatan tabi ki kız arkadaşım oldu. Yeter artık ya Martin
ya ben çıkışından sonra Martin’i doğal hayatına salmak kaçınılmaz olmuştu. Kız arkadaşım
da haklıydı oldum olası felsefe konuşmaktan hoşlanmazdı, Martin ile anlaşamaması
çok normaldi bu yüzden, yoksa günde yerleri üç kere silmeye başlaması ve kışın
buz gibi soğukta ev havalansın diye bütün pencerelerin açık olmasının bu
konuyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
Dün gibi hatırlıyorum o anı Martin’i kucaklayıp kız
arkadaşımla beraber Kadıköy sahiline götürüşümüzü. Bir haftadır beraberdik
artık aileden sayılırdı Martin o kadar ortak şey yaşamıştık diye duygulanıp
gözümden bir damla yaş süzülüyordu ki Martin bıraktığım gibi arkasına bile
bakmadan kıçını dönüp denizde ki arkadaşlarının yanına ulaştı bile. Vay ibne
dedim içimden bütün dostluklar gibi seninki de yalanmış be Martin … Kız
arkadaşım da bende ki bu duygusal çöküşü hissetmiş olmalı ki yanıma sokulup”Oohhh
gitti pis hayvan en sonunda evi temizlemekten kurtuldum” cümlesini sırf
sinirimi yatıştırıp Martin den uzaklaşmam için kulağıma fısıldıyordu. Kadın
& erkek farkı işte.
Tam o anda bir şimşek çaktı beynimde bu kadar şeyin üstüne
çağırdığımda gelirdi bana Martin, gelmeliydi de o kadar şey paylaşmıştık. Bir
anda sahile koşup bağırmaya başladım martılara doğru “Martinnnnnnnnnnnn …
Martinnnnnnnnn…”
Önce bir martının kafasını çevirdiğini gördüm sonra uçarak
yanıma geldi evet o da o kadar vefasız değildi. Bu dostlar arası duygusal an
kocaman bir sarılma ile taçlanmıştı ki vapura koşan bir adamın kaşlarını
çatarak “Ayıp ayıp ekolojik dengeyle oynuyorsunuz evcil hayvan mı o martı,
rahat bırakın eve götürüp kesicekler mi ne ? “ dediğini duydum yanımdan
geçerken. Tutamadım kendimi “Martin o evden getirdim ben onu sana ne oluyo be
adam” dediğimi hatırlıyorum ki sonrasında hastanede açtım gözlerimi.
Adamın kelli felli takım elbisesi ve işe gidiyor olması bir
anda onu haklı kılmış ve Martin’i tavuk döner yapacağıma inanan insanlardan bir
güzel dayak yemiştim.Olsun be Martin değer sana arkadaşlıklar zor günlerde belli
olur o kadar felsefe tartışmışlığımız var diye düşündüm yatarken.
Uzun lafın kısası sahilde martılara doğru Martin diye
seslenen birisini görürseniz iyi davranın o adama belki bir dostu vardır
uzaklarda.