12 Ocak 2020 Pazar

CHET BAKER SINGS


Fonda çalan Chet Baker plağını çevirip viskimden bir yudum daha aldım.

Ne tuhaftı hayat, elimde tuttuğum silahı kafama dayayıp tetiğe basmam her şeye son verebilirdi ama öğrenilmiş çaresizlik engel oluyordu her zaman ki gibi. Geride kalanlar ne yapar, ne düşünür vs vs …

Sonra boş silahın tetiğini düşürüp yerine kaldırdım. Kendime ve öfkeme güvenmediğim için silah ayrı bir yerde, şarjör ayrı bir yerde, mermiler ayrı bir yerde duruyordu evde. Kendim için olan merhametim dünya üzerinde yaşayan diğer insanlar için yoktu içimde. Çok rahat çıkarıp vurabilirdim birisini, gözümü bile kırpmadan. Hatta zamanında izlediğim bir filmde yapılan deneyde insanlara karşısındakilerin suçlu olduğunu ve yaptıklarından dolayı ceza almayacaklarını söylediklerinde, deneye katılan insanların %60’ı tetiğe basmayı tercih ediyordu. İnsan doğası bu, içimizin derinliklerinde bir avcı yaşıyor her zaman. Hatta doğanın kanunu demek daha doğru, güçlü olan zayıf olanı acımasızca katlediyor.,

İnsanlar ve hayvanların ayrıldığı noktada bilinç ve etik değer gibi kavramlar çıkıyor su yüzüne. Bu yüzden de içimizde ki acımasız hayvanı serbest bırakmadığımızı iddia ederek kandırıyoruz kendimizi. Evet aklı başında insanlar olarak birbirimize zarar verip, öldürmeyelim. Aynı fikirdeyim sizlerle ama duygusal olarak birbirimize verdiğimiz acılar ve yaralar çok daha beter olabiliyor ikili ilişkilerde. Yine zarar veriyoruz birbirimize, ama kan akmadığı için sorun gözükmüyor ortada. Acılarımızı içimize atıp bir sonraki sefer kendimizi avcı konumuna getirip karşımızdakini avlıyoruz. Bu sarmal kendi içinde büyüyerek sonsuz bir sorun ve mutsuzluk olarak geri dönüyor çoğumuza.



Özüne gelelim konunun, hepimiz kendimiz için bir not veriyoruz görsel olarak ve karşımıza çıkan insanları bu sıkalada değerlendiriyoruz. İstediğiniz kadar ne alakası var deyin, görsel güzellik her zaman ilk kriterdir ikili ilişkilerde. Sonrasında ten uyumu, sosyal ve kültürel zevkler, hayat görüşü gibi kriterler ilişkiyi olgunlaştırıp devam ettirir ya da bitmesine sebep olur. Belki de bu yüzden hep hayatımızın aşkını ararız çaresizce. Aslında bir çok kere karşımıza çıkmıştır ama görsel güzelliği yeterince bizi tatmin etmediği için görmezden gelip konuşmamışızdır bile kendisiyle. Ama sorsanız hep kader, kısmettir … Ne hikmetse hiç hayatımızın aşkına denk gelmemişizdir.

Belki de bu yüzden gençlik aşkları unutulmuyor. O dönem kriterler çok daha basit ve ulaşılabilir olduğu için aşık olmak ilerleyen yaşlara göre daha kolay ve iz bırakıcı oluyor. İnsanların görsel güzelliğinden ziyade ruhlarına daha rahat dokunuluyor o yaşlarda.

Şimdi mi ???

İlerleyen yaşlarımızda hepimiz mutsuz ve daha da ne istediğini bilmeyen insanlar olduk. Sadece anlık zevklerimizi kovalıyoruz. Yakın arkadaş çevrelerimizde birbirimize neler yaptığımızı anlatıp başka ruhları nasıl emdiğimizi böbürlenerek sunuyoruz, kaybedenin kendimiz olduğunu fark etmeden.

Ruhunuzu kaybetmemeniz dileğiyle, etrafınıza iyice bakın belki siz de yıllar önce farkına varmadığınız güzellikleri görebilirsiniz …

Cheers …