Bence günümüz insanının en büyük sorunu kendini bir şeye ait
hissetmek istemesi.
Dur lan çok ciddi oldu böyle, niye dünyanın sorunlarını
çözen ben olacakmışım gibi bir hava verdim kendime hiç fikrim yok. Doluyum galiba, içim sıkılıyor, mutsuzum, çok
alışkın olmadığım dip sularında yüzüyorum okyanusun. Ve evet tam üstüne
bastınız hiçbir şeye, hiç kimseye ait hissetmiyorum kendimi.
Bir nevi çürüme hissi, hani böyle dışardan çok sağlam duran
ağaçlar vardır içten içe çürüyüp kuruyan, tam öyle hissediyorum. Aslında biraz
gözlem yapınca günümüz zombileri tam da bu bahsettiğim türde insanlar. Tek farkları
karşısındakinin beynini fiziken yemek yerine ait olduğu grubu empoze edip içine
alıp sıradanlaştırmak istiyor sizi.
Aidiyetin insanı hayata bağlayan bir tarafı olduğu gibi,
aynen uyuşturucu gibi bir süre sonra sizi hissizleştirip alışkanlığınız haline
geldiğinin farkına bile varamıyorsunuz. Sadece o aidiyet her neyse onunla
ilgilenmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi.
Ağzımda geveleyip durduğum bu aidiyet olgusunun içine neler
mi giriyor, her şey aslında. Basket oynadığınız bir grubunuz varsa onlar halı
sahada oynayanlara katılmanızı istemezler, benim gibi motor kullanıyorsanız bir
chapter ile geziyorsanız diğer gruplarla gezmenizi istemezler, bir takım
tutuyorsanız bir haftasonu sırf kafanızı
dağıtmak için rakip takımın maçına onun taraftarı olan arkadaşınızla gitmenizi
istemezler, siyaset ile ilgiliyseniz fikirleri size uyan parti haricinde
hepsini düşman olarak görmenizi isterler, metal dinliyorsanız nostaljik Türkçe
parçalar dinlemeniz diğer grup için kabul edilemezdir vs vs…
Bu listeyi uzatıp dallandırıp budaklandırmak sizin elinizde.
Ama asıl aidiyet sorunu şu an ikili ilişkilerde. Herkes bir arayışta ruhunu,
bedenini tattığı insanın üzerine çarpıyı atıp yeni bir insanın ruhunu emmek
için çalışıyor. İçinizden skor tabelası diye yazı yazan biz miydik mösyö
paranoyak dediğinizi duyar gibiyim. Evet belki de özeleştiri için doğru zaman.
Ait olamadığım doğru hiçbir bedene hiçbir ruha (15 ayda
evlilik bitirmiş adamım, her şeyi tadında bırakmak lazım J ).
Yok aslında bir özeleştiri sadece sadece ruha doydu sanırım
bedenim, beynim tekrar konuşup gözlerine
bakacağı birisini arıyor ya da sadece kendimi kandırıyorum ve bu yazıyla
gözlerine bakılacak kadın siz olacakmışsınız izlenimi verip hepinizi yatağa
atmak istiyorum … Hahahahahahahhahahaha
Onu bunu bilmem, hayat sizin nasıl istiyorsanız takılın ama
asla tek bir şeye ait olmayın. Slayer üzerine Depeche Mode dinleyin, farklı
arkadaşlarınız hatta dostlarınız olsun birbirine hiç benzemeyen, sırf gıcıklığına rakip takımı tutan
arkadaşlarınızla o takımın maçına kendi tuttuğunuz takımın forması ile gidin
bırakın onlar stres çeksin bu adamı nasıl dayak yemeden çıkaracağız burdan diye...
Bu da böyle kafası karışık bir yazı olsun aynı benim şu anki halim gibi. Bütün renkleri hayatınızda tutun, bağnazlar gibi tek bir rengin
doğruluğuna inandığınız sürece o renk siyah olur ve bütün benliğinizi içine
çekerek beslenir. Halbuki yaşam içinde gökkuşağı olup her rengi ayrı tutup
bütün olarak güzelliğine uzaktan bakıp keyfini sürün.
Ya da benim gibi yapın, gözlerinin içinde kaybolabileceğiniz
birisini bulup acaba aşık olur muyum yeniden diye heyecanlanın ve ruhunuzu tekrar
ele geçirin.
İyi pazarlar …