2 Aralık 2013 Pazartesi

MİLLENYUMA GİREMEYEN ADAM

Bazen kendimi “Groundhog Day” filminde her sabah uyanıp aynı günü yaşamak zorunda kalan Bill Murray gibi hissediyorum.

Bir şekilde günümüzün rafine ve hemen tükenen zevkleri yerine, biraz daha emek sarf etmeyi gerektiren eski dönemleri özlüyorum. Günümüzde her şey tüketmek ve yok etmek üzerine kurulu. Film mi izlemek istiyorsun; aç tabletini, online bir siteden ileri sararak izlermiş gibi yapıp sanatsal yorumlar yap ya da sana bir grup tavsiye eden arkadaşını dinle, eve gider gitmez bütün albümlerini indir ve en büyük fanı gibi ballandıra ballandıra anlat etrafına... Sevişmek mi istiyorsun; ara 'fuck buddy'lerinden birisini gelsin, aşk mı dedi birisi? O da ne ?

Sanırım ilk defa abartmıyorum, hatta işin sosyal medya boyutunu da katarsak durum daha da vahim bir hal alabiliyor. İleri sarılarak izlenen filmin internetten yorumlarını okuyup, kendine aitmiş gibi Tweet atmak ya da en can alıcı karesini Instagram'da paylaşıp “like” alıp popülerleşmek gayet sıradan işler.
Buraya nerden geldim acaba?

Evet yakın bir arkadaşımın bana taktığı lakaptan: “Millenyuma giremeyen adam...”

Ben...

PaRaNoYaK PaLyAcO ...

Yaşlanıp iş güç, kariyer, hayattaki zorunluluklar derken ve farkına varmadan takvim ileri sararken ben geri sarmaya başladım. Genel yaşam eğrisinde; yaşlandıkça insanların hal ve tavırlarının çocukluğa doğru döndüğü inkar edilemez bir gerçek olsa da, bende durum biraz daha farklı.  Sabahın yedisinde kalkıp bir saat trafikte boğulan, işe gidip sadece para kazanmak için hiç keyif almadığı bir iş yapmak zorunda olan ve daha da kötü bir trafikte eve dönüp yemek yerken tv karşısında sızan bir dolu insan var etrafımda. Ya sisteme tam esir oluyor, sorgulamadan elinizdekilerle yetinmeye çalışıyorsunuz ya da kalan kısıtlı zamanı kaliteli geçirmek için nefes alacak alanlar yaratmakla geçiyor ömür. Ben hakkımı alanlar yaratma kısmında kullanmayı tercih edenlerden oldum. Sonuçta klişe de olsa, çocuğunu özel okula gönderen arkadaşlarımın harcadığı aynı miktarı o alanların yapımında kendime sponsor olarak harcadım. Ve sonuçta ortaya çıkan tablo maalesef “Millenyuma giremeyen adam” oldu...

Müzikte ses kalitesi ve gerçekliği aradıkça plaklarımın arasında boğuldum, motor kullanmak istediğimde günümüz enjeksiyonlu motorları yerine karbüratörlü ve yola çıkmadan önce kromlarını parlatmayı tercih edeceğim bir model tercih ettim, salonumun ortasına çocukluk hayalim olan bir "tilt" koymayı daha uygun gördüm, arkadaşlarıma dışardan yemek ısmarlamaktansa, bir derbi günü kendi yaptığım bir yemeği sunmayı tercih ettim. Sadece konu seks olduğunda soranları duymazdan gelebilirim, aşık olmayı sevsem de skor tabelasına oynamaktan vazgeçemedim ama bu ayrı bir yazı konusu...

Ve fark ettim ki; aradığım tatlar hep hayatın bu denli koşturmaca üzerine kurulu olmadığı 2000'ler ve öncesinde keyifliydi. Bu yüzden ben de kendimi 'reset'ledim ve millenyuma girmeyi reddetmeyi seçtim. Emek harcamaktan, doğalı ve güzeli aramaktan vazgeçemeyen herkesi de dünyama bekliyorum...


Su güzel gelsenize ;)